ESER ADI

58 Prof. Dr. Serpil Aygün Cengiz T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı “… sıtmanın iyice güçten düşürdüğü sıraları gözleyip herifi muskalarla do- nattı.” (Kemal Tahir, 1989: 16) “İçinde Peygamber mühürlerini erittiği sularla Ahmet’e büyüklü küçüklü ap- testler aldırdı. Bunlar bir başkasına yapılmış olsaydı, öfke şurda kalsın, adamın dili-dişi kitlenir, herif yedi yıl ağzını açamazdı. Allahın işi canım, Parpar’ın öfkesi, ‘bana mısın!’ demedi.” (Kemal Tahir, 1989: 16) Uzun İmam, dua, muska ve okunmuş suların işe yaramamasının ardından bu kez beşyüz- lük bir tespih yaptırır ve dualarla Ahmet’in başının üzerinden geçirir: “Uzun Hoca gene de yüreğini bozmadı. Amasya’dan atkestanesi ısmarladı, bunlardan beşyüzlük bir tesbih yaptı. Bir gün nasılsa razı edip Ahmet’i önüne oturt- tu, tayı dizgine alıştırır gibi okşalaya okşalaya koca tesbihi iki yüz defa başından aşırarak herifi ‘İsm-i-azam’ duasıyle nefesledi. (Kemal Tahir, 1989: 16-17) Uzun İmam’ın Ahmet’in öfkesini dindirmek için uyguladığı inanç pratiklerinden hiçbirinden fayda sağlanamayınca Uzun İmam, Ahmet’in öfkesiyle baş edebilmek için Muhtar Kadir Ağa’dan yardım ister ve Muhtar Ahmet’i falakaya çeker: “Parpar’ın edepsizlenmesini bekledi. Birine bulaşır bulaşmaz sıçrayıp dikil- di, herifi çal-yaka, önüne getirtti, yere yıktırttı, ayaklarına korucu tüfeğinin kayışını taktırdı, kendi eliyle, tam otuz değnek çekti. Askeriye kışlasının ‘meydan dayağı’na benzer otuz değnek ki, söz gelimi, eşeğe çalınsa, ‘Buyur efendi ağa!’ diyerek dille- nir ve de adam olur.” (Kemal Tahir, 1989: 17) Ahmet’in “Parpar” lakabına sahip olmasına sebep olan öfkesine karşı köylüler bir çare bulamayınca Ahmet’i köyde tamamen yalnız bırakmaya karar vererek beş yıl sürecek «köy sür- günü» yaparlar: “Parpar’ın öfkesi azalacağına büsbütün artınca Narlıcalılar ağız birliği edip: ‘Canı cehenneme öyleyse ...’ dediler, Tanrı selamını bile kestiler, ceza olarak hay- vanlarını sürüden çıkardılar.” (Kemal Tahir, 1989: 17) Köy sürgünü olan Ahmet, köylülerin arasına karışmaya kalktığında köylüler her seferinde hep birlikte Ahmet’i döverler. Ahmet köylülerin aralarına karışmaya çalıştığı seferlerde yediği feci dayakların etkisiyle artık köyde tek başına, yabani bir varlık gibi yaşamaya başlar: “Birisine çatarsa hep birden üzerine yürümeğe, göz açtırmadan tepeleme- ğe yemin edip değnek atladılar. Bu yeminden sonra, bir hafta içinde tam dört kere dayak yiyen, yüzü-gözü patlayıp suratı kasaphane itine dönen Parpar Ahmet, pa- bucun pahalı olduğunu, nasılsa anladı. Tepedeki evine çekildi, orta yerde parça- lanıp kim vurduya gitmekten kurtuldu. Artık canavar gibi yabanileşmiş, köye hiç inmez olmuştu.” (Kemal Tahir, 1989: 17) Parpar Ahmet’in tüm bu yalnızlığı içinde tüm öfkesi ölümcül bir yıkıcılıkla çevresindeki canlı cansız her şeye ve nihayetinde kendine döner:

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx