Bir Müzisyen Profili Olarak Zâkirlik: Çorumlu Zâkirler Üzerinden Ampirik Bir Değerlendirme
255 Bir Müzisyen Profili Olarak Zâkirlik: Çorumlu Zâkirler Üzerinden Ampirik Bir Değerlendirme Müzik, Oyun ve Eğlence dır. Sivas, Tokat, Çorum ve Ankara Alevileri zâkire âşık baba; Ege Tahtacıları ile Tunceli Sarı Saltıklılar ise sazandar demektedir. Ancak zâkir kavramı Anadolu’da yalnızca dini değil dindışı/ seküler alanlarda da kullanılmaktadır. Örneğin Elazığ ve Erciş yörelerinde Türkmen beylerince himaye edilen âşıklara “filanca beyin ser-i zâkiri” gibi tabirler kullanılmıştır (Birdoğan, 1995: 397- 398). Ancak yine de zâkirin teolojik yönü ağır basmaktadır. Bu anlamda konumuz gereği zâkiri, Anadolu Alevi geleneğinde cem âyini boyunca çalgısıyla, gerek kendisinin yaktığı gerekse usta malı nefes, deyiş, düvaz, semah, miraçlama gibi türleri icra eden bir musikişinas kişilik olarak tanımlamak mümkündür. Bu yönüyle zâkir, ortaya koyduğu müziksel performansla sözlü kültüre bağlı olarak gelişen inanç geleneğini aktaran bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Kuşkusuz Alevi Bektaşi Zâkirlerinin temeli âşıklık sistemine dayanmaktadır ki zaten âşık kavramının kendisi din- sel bir mana taşımaktadır. Ancak zamanla âşıkların dünyevi bir boyut kazandığını görmekteyiz. Burada zâkirler dünyevi-seküler âşıklardan kendilerini ayırmak için badeli âşık, hak aşığı gibi nitelemeleri tercih ettiklerini biliyoruz. Zâkirliğin tarihsel temellerini Antik Çağda lir eşliğinde bir taraftan aşk, sevda ve kahra- manlık şarkıları söyleyen, diğer yandan tapınaklarda dinsel temalı eserler icra eden musikişi- nas kişilere kadar götürmek olasıdır. Bilhassa Güray (2012: 45-46)’ın da vurguladığı gibi Frig dönemindeki Ana Tanrıça Kibele ve Antik Yunan dönemindeki Dionysos tapınım törenlerinin önemli bir parçası olan ve bir vecd halini yansıtan müzik ve dans İslam dönemi zikir yapılarının temelini oluşturmaktadır. Ancak teolojik temelde zâkirliğin referans kaynağının Davut Peygamber olduğunu söyleyebiliriz ki gerek Musevilik ve Hristiyanlığın ortak kitabı olan Eski Ahit’te gerekse Kuran-ı Kerim’de zâkirliğe dair izler bulmak mümkündür. Örneğin Davut Peygamber’in mezmur- ları incelendiğinde kitabın olağanüstü edebi bir dille yazılmış lirik metinlerden ve münacatlardan oluştuğu görülebilir. Davut Peygamberin bu metinleri kendi çaldığı bir saz eşliğinde tok ve gür, davudî bir sesle icra ettiği rivayet edilmektedir. Kur’an’da da Davut Peygamberin zâkirliğine ilişkin bazı ifadeler mevcuttur. Örneğin Sad Suresi 17-19. ayetlerde Davut Peygambere ithafen “Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davut’u an; çünkü o nağme ile Allah’ı tesbih ederdi. Biz dağları ona râm etmiştik; akşam sabah onunla tesbih ederler, onun yaptığı tesbihle çınlarlardı. Her tarafından toplanıp gelen kuşları da ona râm etmiştik. Hepsi onun nağmesine katılırdı” ifadesi bulunmaktadır. Ali Bin İbrahim’in tef- sirinde ise, Allah’ın Hz. Davut’u yeryüzünde kendisini halife tayin ettikten sonra Zebur’u gönder- diğini, dağlara taşlara Davut ile beraber tesbih ve zikir etmeleri için emir verdiğini belirtmektedir (Kanaatlı 2011: 186). Tarihi kaynaklarda Davut Peygamber’in elinde bir lir ile tasvir edilmesi âşık ve zâkirler için önemli bir referans kaynağıdır. Hatta zâkirlerin “Davut Nebi bir saz yaptı, üstüne beş tel taktı” deyişi Davut Peygamberin musikişinaslığını kanıtlar niteliktedir. Hz. Davut’un tonu olarak kabul gören bas-bariton tınının bugüne değin davudî bir ses olarak tanımlanması bir tesadüf olmasa gerek ki cem ayini boyunca nefes, düvaz, semah gibi türlerin bu sesle icra edilmesi artık bir gele- nek halini almıştır. Bu vokal biçimi cemlerde makbul bir icra olarak öne çıkmaktadır.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz