Bir Öğretme-Öğrenme Sistemi Olarak 'Meşrep'lerden 'Meşk'e Halk Türkülerinin Yaşama Ortamı ve Günümüze Ulaşmasında Uygulanan Yöntemler

163 Bir Öğretme-Öğrenme Sistemi Olarak ‘Meşrep’lerden ‘Meşk’e Halk Türkülerinin Yaşama Ortamı ve Günümüze Ulaşmasında Uygulanan Yöntemler Müzik, Oyun ve Eğlence yerlerindeki kültürel uygulamalar ancak sözlü aktarım yolu ile gelebilir ya da bu coğrafyada yaşa- yanların Anadolu coğrafyası ile bir bağlarının olması gerekti. Her iki ihtimalin olduğunu geleneğin izlerinden bile anlaşılmaktadır. Asya coğrafyasındaki meşreplerde öğrenilen ve öğretilen makam geleneğinin Osmanlı müzik eğitim sisteminde bir model öğretme yöntemi olarak kullanılması dik- kat çekicidir. Meşk kavramı Türk musikisi tarihi geleneğinde bir öğretim sistemidir. Kavramın tarihi derinliği ve kökleri vardır. Yüzyıllardır müzik kültürün aktarılmasında bu yöntem izlenmiştir. Hatta bu sistemin uygulamaları dikkate alındığında gerek bugünkü sanat ve halk müziklerinin öğrenilmesi ve öğretilmesinde en etkili öğretim sisteminin de olduğu gayet açıktır. Meşk gelenek- sel her tür sanatı ifade etse de asıl kullanım alanı olarak Osmanlı döneminde saraylarda daha baskın eğitim modeli olarak uygulanmıştır. Halk müziğindeki karşılığı usta-çırak, sanat müziğinde üstat-talebe kavramından pek farklı değildir. Öğrencinin meşk de ya da usta çırak ilişkisinde ol- duğu gibi çalış, okuyuş ve tekniklerini tam olarak kavrayabilmesi ancak ustasına yani öğreticisini dikkatle takip etmesine bağlıdır. Cem Behar konu ile ilgili şu tespitte bulunmaktadır. Yüzyıllar boyunca “çağdaş” olmayan bir eğitim sistemi uygulayan ve bu eğitim ve aktarım sistemiyle bir repertuar oluşturan, öğreten, yaşayıp gelişebilen bir musiki geleneği vardı karşımızda. Bu saatten sonra bu geleneğin kalıntıları üzerine monte edilecek “çağdaş” bir eğitimin nasıl olması gerektiği konusunda ahkâm yürütmek yerine, bu geleneğin esasının nasıl oluştuğuna, geleneğin içinde nasıl bir eğitim yöntemi uygulandığına ve “çağdaş olmayan” eğitim sistemine rağmen geleneğin kendini nasıl yenilediğine daha yakından bakılmalıydı” (Behar, 2016: 11) şeklindeki ifadesi bir ge- leneği kendi bağlamında incelenmesi gerektiğine de vurgu yapmaktadır. İşte bu görüş geleneksel icra ortamlarının temel felsefesini de yansıtmaktadır bir bakıma. Bu sistem acaba nasıl bir eğitim ve ne türden icralarla kendini yenileyip yaşatabilmiş ve bugüne gelebilmişti? Ya da geleneksel müzik temelli icra ortamları bu meşk öğretim sisteminin neresinde yer almaktadır? Meşk öğretme sisteminin geleneksel icra ortamlarındaki yerini ve aynı yıllarda yani yetmiş seksen sene önce- sine kadar kültürel hayatın en anlamlı yerinde var olmasını nasıl açıklamak gerek? Bu soruların cevabını Cem Bahar vermektedir. Bundan yetmiş seksen yıl öncesine kadar geleneksel Osmanlı/ Türk musikisinin öğretimi ve aktarımı bütünüyle meşk adı verilen yönteme dayanırdı. Hem ses veya saz öğrenimi hem de öğrencilerin bir eser dağarcığı edinmeleri, meşk etmekle gerçekleşirdi. Meşk ederek müzik öğretmenin ve öğrenmenin basit bir araç, herhangi bir pedagojik yöntem ola- rak görülmesi eksik ve yanlış olur. Dört buçuk yüzyıllık Osmanlı/Türk musiki geleneğinde meşk sayısız müzisyen kuşakları tarafından bir öğretim yöntemi olarak benimsenmekle kalmamış, aynı zamanda ses ve saz eserleri repertuarının da yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa intikalini sağlamış- tır. Bu iki işlevi birbirinden ayırmak imkânsızdır. Meşk bir yandan ses ve çalgı öğretimini ve icra üslûplarını şekillendirmiş, bir yandan da eser repertuarının nesiller boyu aktarımını ve zamanla yenilenip değişmesini sağlamıştır (Behar, 2016: 11). Meşk ederek müzik öğrenmenin etkisi bununla da kalmamıştır. Geleneksel musiki meşki ve doğurduğu ilişkiler, birçoğu bugün dahi geçerliliğini koruyan bazı temel ahlâki ve estetik de- ğer yargılarının taşıyıcısı olmuştur. Meşk zincirlerinin devamlılığı sayesinde de bu yargılar Türk müziği dünyasına iyice yerleşmiş, bu dünyanın yazılmamış fütüvvetnamesi, anayasası olmuştur. Meşk aslında bütün bir müzik geleneğinin ortak zemini haline gelmiş, kuşakları, bestecileri, icracı- ları ve icra üslûplarını bir arada tutan ortak bir aidiyet duygusu  oluşturmuş, yani bu sanat alanının tümü için hem estetik hem toplumsal bir harç  görevini yerine getirmiştir (Behar, 2016: 12).

RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz