Bir Öğretme-Öğrenme Sistemi Olarak 'Meşrep'lerden 'Meşk'e Halk Türkülerinin Yaşama Ortamı ve Günümüze Ulaşmasında Uygulanan Yöntemler

164 Yrd. Doç. Dr. Murat KARABULUT T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Öğrenme - Öğretme Sistemi Olarak Meşrep ve Türkülerin Doğuş Hikâye- si Eskiden Orta Asya coğrafyasının sosyal ve kültürel hayatı ile ilgili pek fazla bilgi yoktu. Bu coğrafyadan bilgileri oradan ülkemize yerleşen Uygur Türkleri ve başkaları tarafından yapılan gezi ve seyahatlerden tespit edilen bilgilerle sınırlı idi. Günümüz iletişim çağında artık her kültü- rün en ince ayrıntılarına kadar farklı kültürlerle ilişkisini anlamak ve tespit ederek karşılaştırmak daha kolay hale geldi. Yazılı kaynak ve bilgi olmadan bu kültür nasıl oluyor da sözlü kültür aktarım yolu ile günümüze kadar ulaşabilmişti? Şimdi fotoğrafı net bir şekilde baktığımızda geleneğe sıkı sıkıya bağlı ve millet olma şuurunun temellerini meydana getiren folklorik uygulamalar bu zincirin en önemli halkasını ilk basamağında yer almaktadır. Bu durum kültürel bir eğitim sistemi olarak düşünüldüğünde içinden ders alınacak pek çok bilgininde olduğu görülecektir. Geleneğin oluşumunda ve inşasında kültürel bir yapı taşı olan bu toplanma mekânları folklorik temelli her unsurunda uygulama alanıdır. Aynı zamanda türkülerin de sanat ve estetik kazanmasında test edilebilir mekânlar olarak görmek gerek. Elbette bütün türkülerin burada doğduğunu iddia etmiyo- ruz. Buradaki durum icra sahnesi ve türkü ve makam geleneğinin sanatsal boyutudur. Bilinen bir gerçektir ki türkülerin doğması sosyal ve kültürel bir olaya dayanır. Bu olayın temelinde toplumsal konular vardır, aşk, sevgi, gurbet, ayrılık, savaş, ölüm vb sosyal konular bir şekilde türkülerin doğuşuna ve çeşitlenmesine vesile olur. İlk doğdu şekli ile daha sonraki söy- leniş ve çalınışında dağlar kadar fark olabilir. Bunun icracıları ezgiyi çok farklı kalıplara sokarak değişmesini sağlar. Bu süreç etkilenme, etkileşme, etkileme üçgeninden söz edebiliriz. Bunlar- dan hangi unsurun hangi etkinin daha baskın olduğunu anlamamız imkânsızdır. Çok da önemli değildir. Bu sürecin sonunda kültürleme, kültürlenme ve kültürleşme ile toplum ve millet olma bilinci kazanılmasına yardımcı olur. Türklerin tarihinde Karahanlılar dönemi son derce önemlidir . Karahanlılar dönemi Türk müzik sisteminin şekillendiği ve kurala dayalı geleneğin oluştuğu dönemdir. “Bir musikinin yücele- bilmesi için, fikir hareketleri ve dil ürünlerinin belirli bir düzeye erişmesi, gerekli ilk faktörlerdendir. İslam’ın hâkim unsurları Arap, Fars ve Türk sanatında yükseliş hareketleri bu bölgede XI. yüzyıl- dan başlayarak meyvelerini vermiştir. (Karabulut 2002 e-kitap). Aynı zamanda bu dönem sosyal ve kültürel hayatın şekillenmesi dikkat çeker. Müzik makamlarının doğması ve yayılması da yine bu döneme rastlar. Elbette daha sonraki dönemler de bir o kadar önem arz eder. Ancak bu yıllar müzikal kimliğinin oluşmasına ilk önemli evre olarak gözükmektedir. Özellikle Uygurlar arasında yaygın olan meşrep geleneği bu dönemden itibaren görülür. Yine İli, Dolan, Kumul vb makam geleneklerinin tam olarak şekillenmesi bu yıllara rastlamaktadır. Uygur Türklerinde hafız ve sazende olarak tesmiye edilen kişiler ömrünü halkın ve toplu- mun manevi dünyasını yansıtan türkü ve makamları korumaya, bölgeden bölgeye yaymaya ve kuşaktan kuşağa aktarmaya adamış sanatkârlardır. Arapçada Kur’an okuyan anlamına gelen hafız kelimesi Uygurlarda müzikle hikmet ve türkü söyleyen kişileri ifade etmektedir. Çalgıcıları ifade etmek için de sazende sözcüğü kullanılmaktadır (Mahmut, 2015: 41). Uygurlar arasında “Âlim olacağım dersen okula git, adam olacağım dersen meşrebe git (Âlim bolay disen meşrepke bar” atasözü çok yaygındır. Hatta edepsiz, ahlaksız davranan ve

RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz