Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç

189 Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç Türk Halk Edebiyatı Bektaş Veli’den başlayıp Abdal Musa, Kızıl Deli, Hacım Sultan gibi ellere geçen tahta kılıcın belirli bir silsile izlediği ve Hasan Dede adındaki yerel sayılabilecek bir veliye kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar mürşitlerin tahta kılıç taşıma ayrıcalığıyla öne çıktıkları görülmekteyse de alelade dervişlerin de tahta kılıç taşıdıklarına dair kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Arap kaynak- larına göre bellerine takılı olarak tahta kılıç taşıyan dervişler arasında Barak Baba ve yanındaki dervişler, Abdal veya Baba lâkaplı dervişler ile Kalenderî dervişleri önde gelmektedir (Ocak 2011: 196, 205; Ocak 1992: 162). Mesela bunlardan biri Abdal Murad’dır. Diğer Rum abdalları gibi “tahta kılıç” taşıyan ve Bursa’nın fethinden sonra şehrin yakınındaki bir tepedeki zaviyesinde genellikle münzevi bir hayat yaşadığı, sık sık gazalara katıldığı belirtilen Abdal Murad’ın Osmanlı beyliği topraklarına gelen Babaî hareketine mensup gazi-dervişlerden biri olduğu sanılmaktadır (Ocak 2011: 213; Köprülü 1976: 254). Bu kısımda son olarak tahta kılıcın Bektaşilerde simgesel boyutta kullanımı üzerine bir örnek uygulamaya değinmek istiyoruz: Bektaşilerde Bektaşi ahlâkına uymayan, suç işleyen kişilere önce rehber, sonra da mürşit ihtarda bulunur, öğüt verir. Eğer yine dinlemez ve suçunda devam ederse meydan açıldığı bir gün mürşit kendisini muhipler huzurunda hafif bir ihtarla terbiye eder. Bu da fayda etmezse meydan taşı üzerinde kendisine tahta kılıç veya temsili olarak bir değnek hafifçe sırtına değdirilerek ceza verilir. Bu bir sembolik dövme eylemidir, ancak o mey- dana çıkıp da böyle bir sembolik işleme uğramak oldukça etkili bir uygulamadır. Bektaşilerde bu uygulamaya “tarik urmak” veya “tercüman urmak” derler (Noyan 1977). Tahta kılıç inancına bağlı kimi uygulamalar son yıllara kadar devam edegelmiştir. Mesela Çankırı’nın Kullar köyündeki Kara Dede mescidinde bulunan bir tahta kılıcın yağmur duası ritü- elinde ıslatılmak suretiyle kullanıldığı görülmekte, ayrıca bu kılıcın Birinci Dünya Savaşı örnek gösterilerek savaşlara gittiği, kanlı olarak geri döndüğü de rivayetler arasında yer almaktadır ( http://www.kullar18.com/kara-dede-ve-tahta-kilic ). Ayrıca Alev-Bektaşi kültüründe tahta kılıç ile ilgili olarak saydıklarımızın dışında daha pek çok inanış ve uygulama mevcuttur (Bk. Er 2011). İstanbul’un Fethinde “Tahta Kılıç” Efsanesi 1894 yılında yazılmış Constantinopolis Folkloru kaynaklı bir Rum efsanesine göre İstanbul kuşatıldığı zaman Tanrı, Agapios adlı bir keşişe melekleri vasıtasıyla bir “tahta kılıç” göndermiş ve bu kılıcı Bizans imparatoru Konstantinos Paleologos’a vermesini söylemiş. Keşiş Agapios, ilahî emre uyarak Türklerin İstanbul’u almasına engel olabilecek derecede manevî kuvveti olan tahta kılıç ile Bizans İmparatoru Konstantinos Paleologos’a gitmiş. Kılıcı ona götürerek bununla düşmanları olan Türkleri yok etmesini istemiş. Bizans İmparatoru kılıcı alıp bakmış, tahtadan ya- pılmış bir kılıç olduğunu görünce öfkeyle “Benim elimde Davut’un her savuruşta dört mızrak boyu uzayan olağanüstü kılıcı var. Bu tahta kılıç ne işe yarar!” diyerek keşişi azarlamış ve saraydan kovmuş. İmparatorun bu tutumuna kırılan keşiş, doğru Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna çıkmış, kılıcın hikâyesini genç padişaha anlatmış, kılıcı takdim etmiş. Genç padişah, bu kutsal armağanı büyük bir sevinçle kabul etmiş. Kısa bir süre sonra bu kılıcın manevî gücüyle de İstanbul’u fethet- miş, “Fatih” olmuş (İstanbul Efsaneleri 2005: 21; Aslan 2008: 82-83). Bu efsaneden de görüleceği üzere “tahta kılıç” motifi, Hıristiyan-Bizans anlatılarında da

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2