Genel Konular

257 Gündelik Hayatta Ötekinin İnşası: İzmir Metrosu Karikatürleri Örneği Genel Konular 167). Öte yandan kültüre ait bir mekânda “doğa”, ölmelidir. Yani doğaya özgü davranışların burada yeri yoktur. Nitekim toplumsal yapı, doğaya özgü bu hareketleri karikatürler vasıtasıyla ötekileştirmekte, bir mizah vasıtası haline getirmektedir. Bu noktada karikatürlerin nasıl tepki aldığı sorusu gündeme gelmelidir. Öncelikle yaklaşık 15 yıldır incelediğim karikatürlerin tren vagonlarında yer aldığı gerçeği hatırlanırsa, bu konuda ciddi bir tepki olmadığı kendiliğinden anlaşılır. Kaldı ki bu karikatürlere tepki gösteren bir İzmir- li’nin dilekçesine İzmir Metro AŞ. Tarafından verilen şu cevap önemlidir: “Yıllar içinde birçok yolcunun olumlu anlamda ilgisini çeken bu görseller talepler üzerine bazı okullara, başka metro sistemlerine de gönderilmiştir. İlginize teşekkür ediyoruz.” ( https://dilekceleringucuadina.wordpress.com/2013/11/28/bu- nunla-da-erkekler-ugrassin-diyordum-ama-en-sonunda-dayanamadim-izmir-met- rodaki-karikaturler/ ) (Erişim tarihi: 10. 11. 2017) Buradaki iddianın doğru olduğunu kabul ediyorum. Çünkü bu durum tam olarak Althus- ser’in “çağırma” veya “seslenme” pratiği adını verdiği duruma karşılık gelmektedir. Her iletişim birine seslenir ve seslendiği kişiyi toplumsal ilişki içinde bir noktaya yerleştirir. Biz, bu sese yanıt verirsek ideolojik olarak iletinin bizi konumlandırışını kabul etmişiz demektir. Kabul etmeme duru- munda ise seslenmeyi önemsemeyip geçeriz. Seslenme, ideolojik uygulamanın anahtar unsurla- rından birisidir (Fiske 1996: 223-224). Bu karikatürlere üç tür tepki verilebilir: İlki, tepkisizlik; ikincisi olumlu tepki verme; üçüncüsüyse, benim şimdi yaptığım gibi, olumsuz tepki verme. Üç tepki türü de “seslenme” pra- tiğiyle açıklanmaktadır. İlkinde kişi, karikatürün kendisiyle ilgili olmadığını düşünür ve üzerinde durmaz. Olumlu tepki ise karikatürü kendi ideolojisi içinde bir noktaya koyabilmesinden kaynak- lanır. Bu, aynı zamanda karikatürün kendisini bir toplumsal ilişki ağına yerleştirmesini de kabul- lendiği anlamına gelmektedir. Üçüncü durumda ise kişi, karikatürü fark eder ve yine kendisiyle öyle ya da böyle ilgili görür ve olumsuz tepki verir. Açıkça görüldüğü gibi Althusser’in düşüncesi ilginç; ama tam anlamıyla yeterli değildir. Bu noktada tepkisizliği Gramsci’nin daha iyi açıkladığını düşünüyorum. Gramsci’ye göre temel hegemonyacı stratejilerden birisi “ortak duyu”nun inşasıdır. Yönetici sınıfın fikirleri “ortak duyu” olarak kabul edilirse, bu sınıfın ideolojik hedefleri gerçekleşir ve ideolojik işleyiş gizlenir. Örneğin “suçlu”yu ortaya çıkaranın toplumsal-ekonomik işleyiş olduğu ve ancak bu durum değiştirilirse suçun azalacağı unutulur; bunun yerine “suçlu”nun zayıf-günah- kâr karakteri vurgulanır. Suçluluğun adaletsiz bir toplumdan çok, günahkâr bireyin ürünü olduğu yolundaki “ortak duyu”, kapitalist ideolojinin bir parçasıdır ve alt sınıflar tarafından kabul edildiği sürece, hegemonya işlemektedir (Fiske 1996: 225-226). Karikatürlerdeki durum da benzerdir. İnsanların bu karikatürlere tepki göstermemesi “ortak duyu”nun bir sonucudur. Bu ortak duyunun oluşmasında bireylerin zihinlerinde var olan “asi, kaba genç”le ilgili başka fotoğrafların, hatıra parçalarının mevcudiyeti de önemlidir (Fiske 1996: 143). Zihinde görülen veya duyulan bu par- çalar karikatürdeki imajla birleştirilir ve karikatürdeki ötekileştirme “doğal” (burada Lévi-Strauss’u hatırlayalım) bulunur. Rock müzik dinleyen, karikatürdeki gibi giyinen gençlerin bu karikatürlere tepki göstermemesini ise Althusser’in “seslenme” modelinin daha iyi açıkladığını düşünüyorum.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2