Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

94 Yrd. Doç. Dr. Elsev BRİNA LOPAR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı muhtaç bir kişidir. Aynı zamanda, çocuğuna güvenen bir anne tipidir. İhtiyar kadın Mümüne’nin de kaynanası tipindedir. Hatçe Nine belki de kızı olmadığından gelini Mümüne’ ye güvenemez. Kendisi yatalak bir hasta olduğu için Osman’ın gurbede gidiş kararı onu tedirgin eder: “Ya ben n’aparım ki sonra? diyordu annesi. Etme, eyleme, oğlum. Beni böyle kötürüm kimlere bırakıyorsun?” (Mercan, 1972: 10) Hatçe Nine’nin gelinine güvenmemekte haklı olduğu daha sonra anlaşılır. Mümüne köyün sahibi Ali Ağa’ya kaçmaya karar verirken bakmakla yükümlü olduğu kaynanasını bile düşünmedi- ğini şu cümleden anlayabiliriz: “Peki. Ya kaynana?”.. “ Allah yardımcısı olsun...” (Mercan, 1972: 33) Hatçe Nine ölür ölmez, gelini Mümüne Ali Ağa’yla evlenir. Hatçe Nine başlarına gelebile- cekleri tahmin edebildiği için oğlunun kendilerini uzun zaman sahipsiz, habersiz bırakmasından yakınır. Oğlu Osman ise annesinin itirazlarına rağmen erkek sözü vermişti bir kere sonu hüzünle bitse bile, tarlasını geri alacaktır. Hasan Mercan’ın “Yörük Osman” isimli hikâye kitabında Hatçe Nine, oğluna sözünü geçiremeyen bir anne tipi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Hikâyede Hatçe Nine olarak adlandırılan Osman’ın annesi gelini ile münasebetleri çerçevesinde de ele alınmıştır. Köyden ayrıldıktan sonra, ailesiyle hiç haberleşmeyen Osman, köye dönünce hasta annesi öl- müştür, karısı Mümüne de Ali Ağa’ya kaçmıştır. Hasan Mercan’ın “Yörük Osman” isimli hikâyesinde, annesinin oğluna karşı hissettikleri- nin karşısında Oğlu Osman kayıtsız değildir, o da annesi için dertlenir. Osman annesini seven, yerine yurduna düşkün bir çocuktur. Gurbete çıkmadan çok düşünür: “Osman bırakmamalıydı toprağını, elbette bırakmamalıydı. Köylü, köyüne, geleneğine, toprağına bağlıdır derler işte. Osman da őyle olmalıydı. Büzülüp yatağında kötürüm yatan, ana- sına da sımsıkı sarılmalıydı, bırakmamalıydı Hatçe Nine’yi, hiç ayrılmamalıydı ondan. Ne yapardı sonra kadıncağız? Evini açacak, ocağını yakacak kimse olmayacak mıydı? Yalnız mı kalmalıydı Hatçe Nine? Elleri birbirine bağlı, bağrına taş dayalı? Ona “Ana” kim diyecekti ki, sonra? “Hayır,” diyordu Osman,” olacağa benzemez ki bu iş…” (Mercan, 1972: 5) Osman’ın annesi oğlunun gurbete gitmek isteğine razı değildir ne yapsa söz dinleteme- miştir, o annesini çok sevse, saygı gösterse de gitmekte kararlıdır ve onu teselli etmeye çalışır “Mümüne var ya o sana gözleri gibi bakacak’’ diyordu Osman. Ben çabuk dönerim. Ağır kış basar basmaz dönerim canım ana. Para toplar, dönerim. İki tarla parası serdim mi önüne, al hesabını Ali Ağa dersin sonra… Gözüm aksın böyle değilse, na, nurum aksın ya diyorum…” (Mercan, 1972: 10) Hasta olan anne ve çocuk arasındaki bağın dile getirildiği Süreyya Yusuf’un “Öyküler” kitabında yer alan “ Anam ” isimli hikâyede, Sezai daha küçücük bir çocuktur. Hikâyenin başında, annesi, babası ve kardeşleri ile mutlu bir hayat sürerler. Hele annesi Sezai’nin gönlünü almasını o kadar iyi biliyordu ki Sezai annesine büyük bir sevgi ve hayranlık duyuyordu. Sezai’nin babası

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx