Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

95 Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi Genel Konular tarafından kimsesi yoktu, diğer taraftan ise dayısı bir de anneannesi vardır. Sezai’nin annesi yalnızlıktan hiç hoşlanmayan, yalnız kalınca hemen komşuları çağırıp onlarla dertleşen bir kadın- dır. Günün birinde Sezai’nin hem anneannesi hem de dayısı peş peşe ölür. Sezai’nin annesi bu duruma katlanamaz duruma gelir, daha sonra verem hastalığına yakalanır. Babası bu hastalıktan korktuğu için eşi ile ilgilenmez. Diğer yandan kardeşleri de Sezai de küçük oldukları için annenin odasına girmeleri yasak olduğu halde, annenin bakımını ve onun yalnızlığını gidermekte kendisi de çocuk olan Sezai üstlenmiştir. Annesinin iyileşmesi için her şeyini feda etmeye hazırdı Sezai fakat onun eriyip gitmesini bir türlü engel olamıyordu. Annesi de artık kendisi için üzülmüyor, hasta yatağında bile çocukları için iyileşmeyi arzuluyor, onlar için yanıp tutuşan bir anne tipine örnektir. “Anam” isimli hikâyede Sezai’nin annesi çocuk anlatıcının ağzından şöyle anlatılır: “Annem benim, dünyanın en iyi anasıdır. Nasıl da her zaman hem başımı hem gönlümü okşamasını bilir, sevincime sevinç katar, derdime derman olurdu.” (Yusuf, 1982: 29) Annesinin hastalanmadan önceki haline özlem duyan çocuk anneyi bir sığınak olarak görür. Anne ise çocuğuna karşı sevgi dolu, merhametli, anlayışlı bir kadın tipine örnek verilmiştir: “Hele onun o içten kucaklaması… Ancak o zamanlar kendimi en mutlu, en güvenli duy- maktayım. Koynundayken büyülü bir koku sarar beni tırnaktan tepeye hani burnundan duyulan bir koku değil. Annem kendisi de gülyağı kokusunu çok sever, düğünlere giderken bu kokudan sürünür. Fakat bu koku başkadır annemin koynunda duyduğum kokudan. Buna ana kokusu der- ler herhalde. Dükkânlarda satılsaydı birçok insanın yitirdikleri mutluluklara bir an olsun kavuşur- lardı belki.” (Yusuf, 1982: 29) Hikâyede kendi ölümüyle oğlunu yitirme korkusunu dile getiren annenin aslında çocuk ko- kusunu, ‘ana kokusu’ olarak adlandırması hikâyenin erkek yazarın kaleminden yazılmasındandır. Süreyya Yusuf erkek yazar olmasına rağmen anne olarak kadına bakışını, annenin duygularını başarılı bir şekilde dile getirişi hususunda önemini vurgulamak bu yönüyle de değerlendirmek gerekir. Hikâyede, güvenilir ve sığınılacak bir liman gibi çocuğuna kucak açan, huzur veren bir anne tipi ile karşılaşırız. Annesinin acılarını paylaşmaya her zaman hazır olan Sezai. Onu avutmaya, umut verici sözler söylemeye çalışır. Annesini hastalıktan kurtarma umudunu yitirmemiştir: “Sakın be anneciğim üzülme. Ben sana varım. Sonra kardeşlerim de var. Hepimiz sana kurbanız. Sen biraz daha gayret et, işte ben liseye gidiyorum. Belki günü gelir doktor olurum; seni de dilediğin gibi yaşatırım …” (Yusuf, 1982: 30) Sezai hasta annesine moral vermeye çalışır. Onun hayattan kopmaması onları yal- nız bırakmaması için gayret göstermektedir. Bu sözlerden duygulanan annesinin gözlerinden süzülerek yaşlar akar oğlunu hem okşar hem de kesik kesik konuşur: “Benim merhametli oğlum, inşallah anneniz yetişir de sizin hepinizin berhudar olduğunu görür.” (Yusuf, 1982: 30)

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx