Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

96 Yrd. Doç. Dr. Elsev BRİNA LOPAR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Anne tipi, sevgi ya da ona duyulan özlem biçimindedir. Süreyya Yusuf’un “Anam” hikâye- sinde Sezai’nin annesine karşı duyduğu sevgiyi, onun yaşamını kontrol eden bir tutku ve özlem şekline dönüştürür (Kaya,1993). Hikâyede, çocuklarını büyütüp mesut olduklarını görmek için hastalığa yenilmeyen güçlü bir kadın tipi ortaya konmuştur. Sezai’nin annesi yalnız kalmaktan hiç hoşlanmayan kadındır. Yalnız kalınca komşuları çaya çağırır. Bir gün hastalıktan dolayı kriz geçi- rip günlerce uykuya dalmıştır Sezai’nin annesi. Bir ara Sezai, annesine bakar. Annesi kımıldayıp su istemektedir. Çabucak bir çay bardağında su getirir Sezai. Annesi bütün bardak suyu içince kendine gelir, fakat hala çok yorgundur. “Ne oldu bana böyle oğlum? Hiç anneciğim doktor dedi bir kriz geçirmişsin. Fakat çok halsizim oğlum. Merak etme anneciğim; yavaş yavaş gene toparlanırsın. Ah bir ayağa kalka- bilsem… Tabi kalkacaksın. Sen bize lazımsın. Biz sensiz ne oluruz? Bunu der demez pişman olmuştu Sezai. Fakat ok yaydan çıkmıştı hemencecik annesinin gözleri yaşlanmıştı. İçinde vuruk bir acı vardı. Can tende iken umut kesilmez derler. İki yıldır hep bir ilaç bulunur da, çocuklarının yüzü suyuna bu hastalıktan kurtulur umudu ile kendini avundurmuştu. Nice ilaçlar kullanmış, salık verilen çarelere başvurmuştu. Fakat yatağa düşünce umutları kırılmış istekleri sönmüştü. Artık kendini değil de çocuklarını düşünüyordu.” (Yusuf, 1982: 33) Hikâyede umudunu yitirmeyen, sabreden, vefalı merhametli hasta bir kadın tipi ile karşıla- şırız. Annenin durumu ve çocuğun hasta annenin karşısında davranış ve duygularının anlatıldığı hikâye bu şekilde son bulur. Yukarıda örnek verdiğimiz bu cümleden de anlaşılacağı üzere, hikâ- yede ismi belirtilmeyen annenin ölüp ölmediği açıkça belirtilmemiştir. Mercan’a göre yazar: “Gelenek dışına çıkma çabası içindedir. Kısa bir girişin ardından kişisini bütün renkliliğiyle sunarak çevresine atlar ve ‘’olayı’’n üzerine hızla yürür. Bu bakımdan Süreyya Yusuf, Yugoslavya Türk hikâyecilerinde yenileşme gerekliliğine (belki bilerek, belki de bilmeyerek) örnek olma yolundadır. “Anam”, “Bayram Saatçi” ve “Sevgi” adlarını taşıyan hikâye- leri bunun en elle tutulur örnekleridir .” (Mercan, 1985:109) Süreyya Yusuf’un, “Öyküler” isimli hikâye kitabında, “Ana” hikâyesinde, oğlunu babasız bin bir zorlukla büyüten bir annenin öyküsünün dile getirildiği hikâyedir. Metuş çok akıllı, terbiyeli, çalışkan bir çocuktur. Onu bütün mahalle, eş dost çok sever. Fakat siyasete karışınca sürekli da- yak yiyen ve evinde hep kaç koşlarla, gizli saklı yaşamaya başlayınca herkes ona sırt çevirmiştir. Bir tek anası onun içi yanıp tutuşurmuş. Annesi, o ne yaparsa yapsın o en iyisini bilir çünkü o benim bir tanem her şeyimdir diyerek oğluna güvenip, onu yalnız bırakmamıştır. Fakat günün birinde Metuş annesini yalnız bırakmıştır. “Yazar, gelenek dışına çıkma çabası içindedir. Kısa bir giriş ardından kişisini bütün renk- liliğiyle sunarak çevresine atlar ve “olay”ın üzerine hızla yürür... Anam, Bayram Saatçi ve Sev- gi adlarını taşıyan hikâyeleri bunun en elle tutulur örnekleridir.” (Selim, 1978:7) Yazar Necati Zekeriya’ya göre: “Yusuf’un öykülerinde, genel olarak kendi gençlik yılları, yaşantıları, acıları, kıvançları, ayrılıklar, göçler, tanıdığı insanlar, sanatçılar, esnaf, yer yer örf ve gelenekler, şen- likler, düğünler, ölümler, Halk Kurtuluş Savaşı yıllarından kimi kesintiler, anılarda kalanlar yer almaktadır.” (Yusuf, 1982:9-10)

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx