Maddi Kültür
34 Serap ALPER T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı bunculuk ve aşçılığa ait üç risalede de mesleğin ne olduğu ya da nasıl icra edildiğinden ziyade ayet ve hadisleri birer büyülü sözmüşçesine kullanarak işlerin dinî bir ritüele ve belli ahlakî ku- rallara uygun olarak yapılması gerekliliğinin belirtilmesi dolayısıyla risalelerin yazılma amacının özellikle XIII. yüzyılın sonlarında Türklerin yoğun olarak içinde bulunduğu tarikatlarda görülen şecere geleneğinin devam ettirilmesi olduğu kanısındayız. Orhun-Yenisey yazıtlarından itibaren takibini yapabildiğimiz, özellikle Moğol fütuhatı sonrasında, Moğolların Türk kavimlerinin çoğunu kendi bayrağı altında birleştirmesi üzerine, Oğuzların milli şuuru güçlendirmek adına Moğollara karşı kendilerini koymaları neticesinde bir ideoloji olarak varlığını sürdüren Türk milliyetçilik anla- yışının, İlhanlılar sarayında Oğuznamelerin yeniden derlenip yazılması amacıyla görevlendirilen Reşidüddin Fazlullah’ın XV. yy.ın ilk yarısında kaleme aldığı Cāmi‛ü′t-Tevāríḫ adlı eserinin ikinci cildindeki Tārḭḫ-i Türkān ū Oġuz ū ḥikāyet-i cihāngırḭ-i ū adlı bölümünde kendi ataları Çingiz Han’ın şeceresini de Oğuz Kağan’a bağlamaları neticesinde fütuhatçılık ideolojisine dönüştü. XV.-XVI. yüzyılda Şah İsmail’in sahib-i ez-zaman olarak görülmesi, dervişlerin etkisinde akımın dini bir kisveye büründüğünü göstermektedir. Dil özelliklerine göre XVIII.-XIX. yüzyıllarda Doğu Türkçesi’nin klasik sonrası devrinde Kaşgar, Yarkent, Hoten gibi önemli ticaret ve kültür mer- kezlerinden birinde yazıldığını düşündüğümüz bu risaleler de Hocalar Dönemi (1696-1762) ve sonrasında Hoten, Yarkent, Kâşgar ve Aksu gibi merkezlerde Nakşibendî tarikatına mensup ho- caların etkisi ve yönlendirmeleriyle şekillenen ve tarikat kavgalarının yarattığı kargaşa ortamında tıpkı Anadolu’da Türkleşme ve İslamlaşmada etkili olan Ahi birlikleri ve bunların nizamnamesi tarzında olan fütüvvetnameler gibi millî şuur oluşturmak, birlik ve beraberliği tesis etmek amacıyla yazılmıştır. Çömlekçilik “Katı ve sıvı yiyeceklerin pişirilmesi ya da korunması amacıyla çamur haline getirilen killi toprağın elle ya da çömlekçi çarkında şekillendirilerek pişirmek suretiyle yapılan testi, vazo, küp gibi eşyalar” olarak tanımlayabileceğimiz çömlek ve bunun bir iş kolu olarak benimsenmesi ne- ticesinde gelişen çömlekçilik mesleğinin tarihi milattan önceki yüzyıllara dayanmaktadır. Pişmiş topraktan bilinen en eski çanak çömlek örneklerinin, Anadolu’da Çatalhöyük ve Hacılarda olduğu düşünülürken 1998’de Japonya’da Fukui- Höhle bölgesinde yapılan kazılarda bulunan malzeme en eski örnek olarak belirlenmiştir. Bugün çömlekçiliğin nerede, ne zaman başladığına dair bil- gimiz yoktur. Neolitik dönemde yerleşik düzene geçiş, tarım ve hayvancılığın gelişmesi sonucu ürünlerin pişirilmesi ve saklanması amacıyla kilin çömlek üretiminde kullanılmaya başlandığı bi- linmektedir. Yapılan araştırmalar medeniyetlerin birbirinden habersiz benzer kültürleri geliştirdiği gibi çömlekçiliğin de ayrı ayrı bölgelerde, değişik zaman dilimlerinde geliştiğini göstermektedir. Kimi kültürlerde erken, kimisinde geç girilen ya da toplumların aynı zaman dilimi içinde farklı evrelerini gerçekleştirdiği çömlekçilik kültürü, ticaret yoluyla yayılmıştır. Gaziantep’in güneyinde Barak, Elbeyli ve Berelli Türkmenleri arasında çok iptidai çömlekçilik usullerini incelediği yazısın- da Yalgın, çömlek hamurunun kil ve keçi kılının çamurlaştırılarak yoğrulması ve tokmakla dövül- mesiyle ancak bir hafta içinde kullanılacak duruma geldiğini belirttikten sonra, şekillendirilmesi, kurutulması ve pişirilmesi aşamalarından bahsetmektedir. Pişirmenin de kabın etrafının tezekle örtülmesi, tezeklerin yakılarak kabın ateş arasında kalması şeklinde gerçekleştiğini belirtmiştir (Yalgın 1940: 195-197). Anadolu’da İptidai Çömlekçilik adlı yazıda çömlek hammaddesinin elde edilmesinden yapılan çömleğin satılmak üzere pazara götürülmesine kadar olan aşamalar anla-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2