Müzik, Oyun ve Eğlence- Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Çalışmaları

100 Yrd. Doç. Dr. Süleyman FİDAN T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı 1. Türk Askerlik Kültürü ve Asker Türküleri Tarihin ilk düzenli ordusu M.Ö. 209 yılında Hun hükümdarı Mete tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Buna dayanılarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 209 belirlenmiştir. Mete’nin ortaya çıkardığı 10’lu sistemle sosyal hayata ve devlet teşkilatına askerî bir disiplin hâkim olmuş, bu da “ordu-millet” geleneğini meydana getirmiştir. Türk tarihi boyunca asker-sivil ayrımı olmadan, bütün fertler her an savaşabilecek konuma gelmiştir. Yani B. Ögel’in ifadesiyle ‘ordu halkı, halk da orduyu’ oluşturmuştur (1984: 21). “Her Türk asker doğar” mottosu/ sloganı; Allah’a kurban edilen koça, gelin olan kıza kına yakan Türk anasının, vatana kurban olsun diye askere gönderdiği oğluna da kına yakması; asker ocağına peygamber ocağı den- mesi gibi örnekler, “ordu-millet” anlayışının millî birlik ve bütünlük bilinci içinde devam ettiğini göstermektedir (Fidan, 2008: 13). Bunun yanı sıra Türk toplumunun milletleşme sürecinin edebî vesikaları olan Türk destanlarındaki “kahramanlık gösterip ad alma” motifi ve buna bağlı olarak bireyin erginliğini tamamlaması; askerliğini yapmamış bir erkeğin evlenmeye uygun olmayan, erginliğini tamamlamamış bir birey olarak kabul edilmesi durumunun yakın dönem sosyal haya- tındaki yansımasıdır. Ordu-millet anlayışı, Orta Asya bozkır coğrafyasından çıkıp Afro-Avrasya coğrafyasına yayılan milletle birlikte millî karakter boyutunda devam etmiştir. Karakter , bir kimseyi veya bir milleti diğerlerinden ayırt eden, onlardan farklı kılan hususiyetlerdir. Bir başka söyleyişle karakter, toplum veya fert gibi bir sosyal varlığın davranışlarını belirleyen değerler sistemidir. Millî karakter- de ülkenin bulunduğu coğrafî şartların, dininin, tarihinin, iktisadî durumun, maddî ihtiyaçları temin vasıta ve usullerinin, komşularıyla olan dostluk ve düşmanlık münasebetlerinin, kısaca milleti oluşturan her unsurun payı vardır (Niyazi, 2005: 144-147). Karakteri oluşturan bütün bu unsurlar, toplumsal bellekte ürünler ortaya çıkarır. Toplumsal bellekte -dolayısıyla kültürel bellekte- aslolan belleğin oluşturulması, korunması, geliştirilmesi, anımsanması, aktarılmasıdır. Sosyokültürel bel- lek, doğal olarak toplumsal ve bireysel kimliğin de temelidir (Özdemir, 2008: 13). Kültürel bellek , iletişim süreçleri içinde dil aracılığıyla sanatsal dışavurum şekilleriyle somutlaşır. Bu noktada, belleğin koruyucusu ve aktarıcısı olan dil, önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dil, iletişim açısından sadece bireylerin ve toplumun “aidiyet”ini inşa etmez; aynı zamanda “bilgi”, “haber”, “deneyim” ve “birikim”lerin nesilden nesile aktarımını ve öğretimini de temin eder. Böylelikle toplum hayatı, ilerleyip örgütlenir, gelenekselleşir; belirli bir “töre” ve “düzen”e kavuşur (Yıldırım, 2000: 333). Bu hususta dilin, koruyucu ve aktarıcı özelliklerinin yanında, belli bir gele- nek oluşturması yönüyle de toplumsal belleği tahsis eden bir unsur olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Sosyal bir varlık olan insan gerek fizyolojik ihtiyaçlarını karşılarken gerek estetik, değer verme, kendini gerçekleştirme gibi manevi yönlerini tatmin ederken başkalarıyla ilişki içinde ya- şar. “Herhangi bir nedenle bir araya gelmiş bu insan toplulukları kendilerinin olarak adlandırdıkları bazı gelenekleri oluştururlar” (Dundes, 1998a: 143). “Bu gelenekler yapı bakımından donuk, sta- tik, ortaya çıktıkları andan itibaren kendini tekrarlayan kalıplar değillerdir ve onlarının ait oldukları milletin ihtiyaçlarına uygun biçimde değişen, gelişen, ortadan kalkan veya parçalanarak yeni ge- leneklerin doğmasını sağlayan dinamik bir yapıya sahiptirler” (Yıldırım, 1998: 82). Türk sözlü kültürü içinde oluşmuş ve gelişerek devam eden, toplumsal ve bireysel açıdan duyguların ifade edildiği geleneklerden biri de halk müziği geleneği dir. Genel olarak halk müziği,

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2