Müzik, Oyun ve Eğlence- Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Çalışmaları

469 FOLKLORUN KORUNMASI: DERLEMEDEN AKTARMAYA Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ Türklerin İstanbul’u aldığı tarih olan 1453’te Ortaçağ’ın kapanıp Yeniçağ’ın açılmasıyla özellikle Batı Avrupa’da skolastik düşüncenin yerini aklın, dogmanın yerini bilimin almasının önündeki engeller de kalkmaya başlamıştır. Batı Avrupalıların kendilerinin “keşifler” diye adlandırdıkları dünyanın başka kıta ve yer- lerini ve halklarını tanımaları ve ellerindeki güç ve imkânları kullanarak oraların zenginliklerini ülkelerine taşımalarıyla alt sınıf ve tabakalar arasında başlayan sosyal, kültürel ve ekonomik güçlenmeler ve bunun sağladığı dönüşümler, “reform”, “rönesans” gibi düzenlemelerle ve “ro- mantizm”, “pozitivizm” gibi akımlarla birlikte hız kazanmıştır. Özellikle Amerika kıtasının -keşfedilmesi değil- “öğrenilmesiyle” ve oradaki halkların basit ve düzenli hayatlarına imrenilmesiyle başlayan “soylu vahşi” romantizmi, zaman içinde Batı Avru- pa’da kendi geçmişlerini merak duygusunu tetiklemiştir. Bu “romantik” merakla “yaratılış” yerine “oluşum” fikrini öne çıkaran “aydınlanmacı”, “evrimci” ve “pozitivist” düşüncenin yolları geçmişi öğrenme konusunda birleşmiş ve bu süreçte “prehistorya”, “arkeoloji”, “antropoloji”, “folklor” ve “sosyoloji” gibi sosyal ve beşerî bilimler ortaya çıkmıştır. Bu süreç “din ve mezhep birliği” temelinde yüzyıllar boyunca aynı zamanda ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal bir büyük organizasyon biçimi olan “ümmet” fikrinin zayıflamasına; “dil ve kültür birliği” temelinde yeni bir toplanma, bir araya gelme modeli olarak “millet” fikrinin güç- lenmesine yol açmıştır. Yazılı kaynakların pek çoğunun Kilise tarafından ortaya konulması veya onun kontrolü altında üretilmiş olması nedeniyle “millet”i oluşturan veya inşa edecek olan kaynakların ya Hıristi- yanlık öncesinde ya da kentli Hıristiyanlığın etkisine daha az maruz kalmış köylüler ve diğer kırsal nüfus arasında olabileceği görüşü güç kazanmıştır. Bir yandan “soylu vahşi” romantizmiyle, diğer yandan da “evrimci” yaklaşımların ürünü olan “ilkel”den “modern”e geçiş kronolojileri bu görüşü güçlendirmiş ve Avrupa’da köy ve köylü, kentlerde Kilise kontrolündeki kültüre göre, bozulmamış, özgün ve milletleşme süreci için elzem kaynak olarak görülmüştür.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2