Müzik, Oyun ve Eğlence- Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Çalışmaları

480 Prof. Dr. Metin ÖZKUL - Âdem ÖTER T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı -Bilge Kağan kayınbabasına, bir şehir kurarak, milletiyle birlikte orada yaşayacağını söy- ledi. Kayınbabası ona dedi ki: “Şehirde veya köyde yaşamak bizim işimize gelmez. Şimdiye kadar hür ve bağımsız ka- labilmemiz göçebelik sayesindedir. Göçebe olduğumuz için, istediğimiz dakikada Çin’e akın ve yağma yapabiliriz. Çinliler durumu öğrenip, savaş hazırlıklarına başlayıncaya kadar, biz işimizi bitirir, aile çadırlarımızla birlikte Çinlilerin yetişemeyeceği uzak bölgelere çekilmiş oluruz. Böylece Çinliler, isterlerse beş yüz binlik, hatta bir milyonluk askerle üzerimize gelsinler, bize hiçbir şey yapamazlar”- (Gökalp, 1995: 14). Dolayısıyla bu diyalogdan yola çıkarak, Yörüklerin sürdürdüğü konargöçerlik yaşam tarzının kökenlerinde demografik yetersizlik ve ekonomik kaynakların elde edilmesi ihtiyacının yanında, güven duygusunun sağlanması ve özgür kalma arzusu gibi faktör- lerin etkisini de görmek gerektiğini söyleyebiliriz. Nitekim Eröz özellikle güven duygusu ve öz- gür kalma arzusunu kastederek; Yörük göçebeliğini “... bu hayata gönül vermenin, ona atfedilen ehemmiyetin neticesi...” olarak görür (1991: 77). Bu nedenle de Türklerin Orta Asya’dan Ana- dolu’ya intikal eden göçebe yaşam tarzını coğrafi koşullardan kaynaklanan bir ekonomik üretim biçimine indirgemek son derece hatalı olduğunu belirtir (Eröz, 1991: 78). İktisadi gereksinimler, demografik yetersizlikler, çevreye olan güvensizlik ve özgür kalma isteğinin oluşturduğu ideolojik tutum, Anadolu’ya gelen ve sonradan “Yörük ve Türkmen gruplar” olarak isimlendirilen topluluk- ların da yaşam tarzlarını şekillendirmiştir. Orhonlu’ya göre de Yörükler ile genel kabul gören göçebe grupların özellikleri uyuşma- maktadır. Yörüklerin sürekli bir yaylak-kışlak hareketi içerisinde olmaları ve sabit bir yer tutma- maları ilk anda bunların da “göçebe” olduklarını akla getirmekle birlikte, Yörüklerin hayatı daha yakından incelendiğinde bunların “göçebe” olarak sınıflandırılamayacağını belirtmektedir. Zira Yörükler, yaylakta hayvanlarını otlatmakta ya da hayvancılıkla uğraşmalarına karşın kışlakta; kondukları yerde tarımsal ekinlik yani bir tür basit ziraat faaliyeti yürüterek ekip biçmektedirler. Bu nedenle Yörükleri “göçebe” olarak nitelemek onların yaşam biçimini tam olarak açıklamada yeter- siz kaldığı için doğru değildir. “Bunların hayat tarzlarını, yerleşik hayat ile göçebelik arasında bir ara şekli diye tarif edebiliriz. Resmî kayıtlarda ve kanunnamelerdeki “ konargöçer” tabiri bir terim olarak bunların hayat tarzlarını pek güzel ifade etmektedir” (Orhonlu, 1963: 13). Konargöçerler, hayat tarzı yönünden aynı karaktere sahip olsalar da yapı bakımından kendi içlerinde değişik topluluklar olarak görülmektedir (Aksoy, 2001: 97). Selçuklu ve Osmanlı devleti dönemlerinde Oğuz Türklerinin çoğunlukla yaşama tarzı de- ğişmiştir. Artık bozkır kültürünün yerini çoğunlukla yerleşik yaşam kültürü almıştır. Bu dönemde yerleşik yaşama geçmeyen Oğuzlar devlet tarafından “Türkmen” ve “Yörük” adı altında anılmaya başlamış ve bu Türk kitlesi bozkır kültürünü devam ettirmiştir (Kutlu, 1987:3). Yörük ve Türkmen adlandırması konargöçer yaşam tarzını benimseyen Türklerin mekân dağılımları dikkate alınarak yapıldığı düşünülmektedir. Özellikle XV. Yüzyıldan sonra Batı Anadolu ve Rumeli’deki göçebe boylara genel olarak Yörük; Doğu’daki yerleşik kabilelere ise Türkmen adı verilmiştir. Ernst Wer- ner gibi bazı Batılı yazarlar Yörük ve Türkmen arasında bir etnik farklılaşma olduğunu, Yörüklerin Ön Asya göçebeleriyle karıştığını ileri sürseler de (aktaran, Avcıoğlu, 1978: 172), Osman Turan, Faruk Sümer, Faruk Demirtaş, Mehmet Eröz gibi bilim insanları bu görüşe karşı çıkmışlardır. Kı- saca; Türk, Türkmen, Yörük, Tahtacı, Kızılbaş (Alevi) adları ile vasıflanan topluluklar arasında

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2