YAĞMUR RİTÜELİNDE SİMGELER VE BÜYÜ

273 Yağmur Ritüelinde Simgeler ve Büyü Gelenek, Görenek ve İnançlar şik maddelerden yapılan kuklalar, tapınılan tanrıların simgeleri olarak kutsal özellik taşırlar. Çin kaynaklarında Gök Türklerin tanrı tasvirleri hakkında bilgiler bulunmuştur. Bu etnografik bilgilere göre Altaylılar da “tös-töz”, Yakutlarda “Tangara”, Uranhalarda “Eren”, Moğol-Buretlerde “Ongon” denilen, keçeden, paçavradan, kayın ağacı kabuğundan yapılan putlar-fetişler vardır. Bunların bir kısmı çocukların oynadıkları bebeklere benzer, bir kısmı da tilki, tavşan ve başka hayvanların derileridir. Putlar, duvarlara, sırıklara asılır veya torbalarda saklanır. Ava veya önemli bir sefere çıkarken bu putlara saçı saçarlar ve ağızlarına yağ sürerler (İnan 1986, 42). Sopanın ucuna be- bek takma geleneği bu soy kültüründen kaynaklanıyor olabilir. Çünkü sopanın ucundaki bebeğe, yağmur yağdırma ritüelinde, soy kültüründe verilen kutsallık verilmektedir. Posof köylerinde yağmur yağmadığı zaman 5 -10 çocuk, süpürgeyi allı, yeşilli poşularla süslerler. Süpürgenin boynuna kol gibi bir değnek bağlarlar. Bağlanan değneğin iki ucundan iki çocuk tutarak köyü gezdirir (Aydınoğlu 1968, 5037). Kars’ta , “Godu Godu” adı, çocukların süpürgeyi giydirip süsleyerek gezdirdikleri bebeğe ve bu uygulamaya verilen isimdir. “Aslına bakılırsa Godu, Türklerde, İslamiyet’ten önceki yağmur Tanrısının adıdır. Heykeli, keçeden yapılmış bir kukla biçimindedir. O zamanlarda yağmur duası yapılırken, Şaman’ın önünde Godu’nun başından aşağıya su dökülürmüş”. (Köse 1965, 3651). Çok değişik şekillerde yapılarak gezdirilen kuklalar, tapınılan tanrıların simgeleri olarak kutsal özellik taşırlar. Çünkü sopanın ucundaki bebeğe, yağmur yağdırma ritüelinde, soy kültüründe verilen kutsallık verilmektedir. Aynı zamanda yağmur yağmadığı için cansız kalan doğa ile kukla bebek arasında özdeşlik kurulmakta, varılan her evde üzerine su atılmaktadır. Gezdirilen kuklaların tamamının kadın figürü olması, doğurgan olan kadınla toprağı öz- deşleştirmenin bir sonucudur. Dolayısıyla kadın; doğayı, üzerine dökülen su, yağmuru simge- lemektedir. Yapılan uygulamayla bu iki simge büyüsel olarak birleştirilir ve yağmurun yağması sağlanır. Az görülmekle birlikte bazı yörelerimizde kuklalar suya atılarak akıtılırlar. Yağmur yağma- dığında toprak kurumakta, canlılığı kaybolmaktadır. Başka bir benzetmeyle ölmektedir. Ölümün yok edilmesi için o bölgeden uzaklaştırılması gerekir. Ölümün simgesi olarak görülen kuklalar tören sonunda suya atılarak uzaklaştırılır. Yani taklit büyüsü yapılarak kuklanın suyla akıp gitmesiyle toprakta başlayan ölümün çevreden uzaklaştırılacağı düşünülüyor. Kukla uzaklaşınca ölüm uzaklaşır, yağmur da yağar. Balıkesir / Dursunbey’de derlediğim “Yağmurcuk” töreninde, yetişkin biri tarafından bir erkek çocuğunun üzeri yeşil ağaç dalları ve yapraklarıyla kapatıldı. Her tarafı kapatılan çocuğun görebilmesi için sadece gözlerinin önünde boşluk bırakıldı. Beline ip bağlandı, çocuklardan biri ipin ucundan çekerek, çocuğu köyde gezdirdi. Diğer çocuklar da toplu olarak onun arkasından yürüdüler ve tekerleme söylediler. Her evin önüne varınca ev sahibi kadın bir elinde çocuklara vereceği hediye (yağ, bulgur), diğer elinde bir kap içerisinde dolu su ile çıkıp, hediyesini verdikten sonra suyu, ağaçlarla süslenen çocuğun üzerine eliyle serpti. Çocuklar bu şekilde bütün köyü gezdiler. Çocuğun, yeşil bitkiler ve ağaç dallarıyla süslenmesi doğanın canlılığını, yeşilliğini ve be- reketi simgeler. Yağmur yağdırarak doğanın da çocuğun üzerindeki yeşillikler gibi canlanması

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx