Orduda Nacak Nacakçılık ve Nacakçılar

142 Mustafa EREN T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı 13. yüzyıla kadar ise Eski Türklerde gürz, seşper, kamçı, döğen, koçbaşı gibi vurucu si- lahlar; mızrak, cirit, çatal, harbe, tırpan, zıpkın gibi delici silahlar; sapan, ok, yay, mancınık, tatar oku, lobut gibi atıcı silahların yanında kılıç, meç, yatağan, pala, kama, hançer, teber, balta kesici silahlar olarak kullanılmıştır (Gül, 2007:137). Birçok sözlükte küçük balta ve teber olarak geçen nacak dediğimiz alet başlangıçta bir savaş aleti iken Türklerin yerleşik hayata geçmeleriyle tarım aletine dönüşmüştür. Ordu ilinde ise tarım aleti olmanın yanında işlemeleri ve nakışlarıyla ustaların sanatlarını sergiledikleri bir süs eşyası halini almış, sanat eserine dönüşmüştür. Sanat sözcüğü Arapça’da ustalık, bir maddeye zihinde tasavvur edilen şekil ve sureti ver- mek, bir şeyi güzel ve hünerle yapmak anlamalarına gelir. Buradan hareketle nacağa bir sanat eseri ustasına da sanatkâr denilebilir. Sıradan yapılan demircilik ise zanaatkârlıktır. Zanaat in- sanların maddi gereksinimlerini karşılamak için yaptıkları el ustalığı gerektiren işlerdir. Sanatta yaratıcılık zevk ve estetik ön plandayken zanaatta el becerisi, tecrübe ve ustalık ön plandadır (Gül, 2007: 43-44). İslamiyet Öncesi Türk sanatı ile ilgili, Altay dağlarında yapılan mezar kazılarında Hunlara ait birçok oyma ve kabartma desenli süs eşyası bulunmuştur. İslamiyet’ten sonra maden süsleme sanatı gelişmiştir. Bakır, pirinç, altın, gümüş, kurşun gibi madenler dövme ve dökme tekniğiyle işlenmişlerdir. Süsleme tekniği olarak kazıma, kabartma, kakma, telkâri(ince teller halinde örme), savat (kurşunla işlenen kara nakış), delik işi ve yaldız gibi yöntemler kullanılmıştır (Gül, 2007:63- 64). Eski Türklerde madencilik ve özellikle de demircilik, kutsal sayılan bir meslekti. Demirin insanları hastalık ve kötülüklerden koruduğuna inanılırdı. Demir bir “ıduk” 2 olarak kabul edilir ve demirden yapılan kılıç üzerine yemin edilirdi. Türk Hükümdarların Nevruz bayramında örs üzerin- de demir dövmesi bu madenin kutsallığını bize göstermektedir (Vural, 2014:61). Göktürk Devleti’ni kuran Bumin ve İstemi Kağan’ların kendi kabilelerinin sanatları demirci- lik idi. Moğolların kuzey kolu olan Buryat’lara göre demirci bir sihirbazdı. Moğollar yılbaşı gecesi ocakta demir kızdırırlar ve bu demiri döğerek uzatırlardı. Yakut Türklerinde de demirci ve demircilik kutsal sayılırdı. Kıtay Baksı Toyan demircilerin koruyucusu olan tanrıydı. Yakutlara göre demirciler ile şamanlar aynı yuvadan gelirlerdi. Demir- cilerin kullandıkları körük, örs, çekiç gibi aletler de kutsal sayılırdı ve bunların her birini koruyan koruyucu melekleri ve ruhları vardı (Ögel, 2010:68). Kazak Türklerinde lohusa kadınları albastı gibi kötü ruhlardan korumak için bir demir parçası veya çekiç ele alınarak, “Demirci geldi, demirci geldi.” diye bağırılırdı (Ögel, 2010:69). Eski Türklerin demircileri ve demircilik mesleğini kutsal kabul ederek onlara saygı duyma- larında, Ergenekon Destanında Türk halkının demir madenini eriterek dağı delmesi ve böylece tutsaklıktan kurtulması etkili olmuştur. 2  Kutlu ve mübarek olan, Şamanist Türklerde bir koruyucu ruha binek olmak üzere salıverilen, at

RkJQdWJsaXNoZXIy NzMzNDcy