Arap Verme Usulü: Sohbette zilli maşa ile tefin ismi "Arap'tır. Bunlar, ortalığa, yani herkese aittir. Ocak kimde ise, yani sohbetin yapılacağı oda sırası kimde ise bunlar bütün hafta boyunca onda kalır. Çavuş, elinde uzun bir şamdan ile öne dikilir, Büyük Başağanın önüne gelir. 12 telli saz, gırnata, keman, tef, zilli maşa ve kaşıktan oluşan saz takımı çalıp söylemeye başlar: Fakirim geldi meydane Elinde gül dane dane Başağam izin kime İç ağam afiyet olsun Sohbetin mübarek olsun Yeniçeri yeniçeri Belinde gümüş hançeri Ağa al arabı gir içeri İç ağam afiyet olsun Paşam sohbetin mübarek olsun Başına bağlıyor astar Başağam cemalin göster Yaran sohbetin ister İç ağam afiyet olsun Paşam sohbetin mübarek olsun Kalk gidelim bizim bağa Selam verelim sağa sola Yaran başı, izin kime? İç ağam afiyet olsun Et padişahım sohbetin kutlu olsun
Ardından, yarandan sırasını geçiren ile, sırası gelen ocak sahipleri Küçük Başağanın önüne gelince bir halka çevirerek otururlar. İki de kahve pişer. Şamdan da ortaya konulur (şimdi şamdan yoktur). Hep bir ağızdan şunlar söylenir. Hacı hacı canım hacı yar malım yar Başındadır altın tacı ah ağam ah Sohbet tatlı sonu acı İç paşam sohbetin şen olsun "İç paşam" derken kahve yeni ocak sahibine uzatılır, geri çekilir, sonra tekrar uzatılır verilir. Arkasından, sohbetin eziyeti ve ağır olduğuna dikkat çekilen nasihatleri dile getiren ezgiler okunur. Burada yemeklerin çok nefis olması gerektiğine dikkat çekilir. Bir sonraki ocağı yakacak olan ev sahibine arap verilir ve bunların iyi muhafaza edilmesini nasihat eden şu türkü söylenir. Arap seni gezdirirler areyi areyi Yazarlar aklar üstüne karayı Ağa yaptı savdı sırayı Et paşam sohbetin sırandan kalma Arap seni beslesinler bal ile Dört yanını sarsınlar gül ile Edep ile erkan ile yol ile Et paşam sohbetin, sırandan kalma Çavuş ağa davet eder getirir Kadir mevlam eksiğini yetirir Başağalar her işleri bitirir Et paşam sohbetin, sırandan kalma
Bu esnada kahveler verilir. En son olarak ta şu beyit söylenir: Git çarşuya yağın acısın alma Akşama kadayıf geceye helva Bütün bu deyişler ile ocak sahibine vazifeleri teker teker sıralanmış ve sayılmıştır. Evinin sağlam olması, baş ağaların her türlü zorlukları halletmesi, edep erkan dairesinde ocakların yakılması, hatta pilav yağının bile acı olmaması gerektiğini sıkı sıkı tembihlemiştir.
Muhakeme Usulleri: Çalgıcılar da dahil olmak üzere yemek misafirleri giderler. Bunları küçük Başağa kapıya kadar uğurlar. Odada yarandan ve çavuştan başka kimse kalmaz. Perdeler iner, kapılar kilitlenir, hatta dinleyen var mıdır diye dışarısı iyice gözetlenir. Çünkü artık yaranın "sır" saatleri başlamıştır. Muhakemenin son derece gizli tutulmasına bilhassa dikkat edilir. Daha beş on dakika önce neşeli kahkahalar atılan sohbet odasına ani bir sakinlik ve sessizlik çöker. Suçluların benizleri uçmuş haldedir. Şayet o hafta hiç suçlu (yolsuz) yok ise bir aşr-ı şerif okunur, gelmiş geçmiş yaranın ruhlarına fatiha çekilir.
Geçen bir hafta içinde yarandan birisi hata işlemiş ise (mesela sarhoşluk, arkadaşlarına karşı edepsiz davranışta bulunmak... gibi) bunu bilen gören varsa muhatap olan var ise hemen ayağa kalkar. Arkası kapıya yüzü ocağa dönük olarak kapıya gider, sonra gelir ve Büyük Başağaya eğilerek selam verir. İki diz üzerine çöker, meydanda oturur. Büyük Başağa: "Ne dileğin var ............ ağa?" diye sorar. O da "............... ağadan davacıyım" der demez, adı anılan hemen ayağa kalkar ve evvelki yaptığı hareketlerin aynısını tekrarlayarak, davacının sol tarafına iki diz üzerine oturur. Davacı olan şahıs davasını açıklar. Gerekirse şahitler dinlenir. Suç sabit olduğu takdirde, Büyük Başağaya hitaben "Başağa, ne diyorsunuz" diye sorar. Küçük Başağa da "Madem ki bu işi ........... ağa yapmış yolsuzdur ve erkanı lazım gelir" diye mütalaasını açıklar. Büyük Başağa, önce kendi tarafındakilere, sonra da Küçük Başağa tarafındakilere sorar. Kimisi lehte, kimisi aleyhte iddia ve beyanı onayladıktan sonra, ekseriyetle veya ittifak ile yargılanan şahsın masumiyetine veya mahkumiyetine karar verilir. Hüküm Büyük Başağa tarafından ilgiliye “yolsuzluğunuz görülmemiştir” veya "............ sen bu işi işlediğinden dolayı erkansın.." diye tebliğ edilir. Karar kesin olup itiraz söz konusu değildir.
Davacı kalkar evvelki yerine, yolsuz çıkan da şahnişine oturur. Yolsuz çıkanın dostlarından birisi şahnişine geçerek "Yolun açmaya beni vekil ettin mi?" diye sorar O da "Vekilimsin" der. Vekil de evvelkilerin merasimini aynen tekrar ederek Başağanın huzuruna diz çöker oturur: "Başağa .............. ağanın yolunu açacağım.. Her ne emrederseniz yapacağım" der. Başağa da Küçük Başağaya "............... ağanın yolunu açalım, filan gün bütün yaranı hamama götürsün, tıraş ettirsin, hamamda yağlı yedirsin, çalgı getirsin, akşam da evine götürsün.. Yarana takım yemeği yedirsin, gece yemeği de versin..." diyerek çok ağır bir ceza hükmü verir. Yapmazsa şayet sohbetten ihraç edilir ki bu ceza memleketten ihraçtan daha ağır bir cezadır. Çünkü "sen iyi bir adam olsaydın, sohbetten kovulmazdın" şeklinde insanın değerlendirmesi yapılır... Hatta, bu yüzden memleketi kendi isteğiyle terk edip gitmek zorunda kalanların bile olduğu anlatılır. Öyle ki bu tür cezaların getirdiği sosyal bir nizam ahengi vardır ve her yaranın en ufak bir kötülük yapmaktan daima kaçınır. Şayet elinde olmayarak yapmış olsa dahi, sohbete intikal etmemesine azami dikkat gösterirler. Şayet, cezalının cezası hafif ise Küçük Başağa: "Başağa, hamamı bağışlayınız" ricasında bulunur. O da etrafına danışır ve uzun süren mütalaadan sonra ceza, bir defaya mahsus olmak üzere affedilirdi. Şayet suçlu biraz serkeş ise yolunu açmazlar; ta ki yolunu açıncaya kadar ne dava eder, ne de kendisinden dava olunur ne de müzakereye iştirak ederdi. Her müzakerede yaran diz çöktüğü zaman bu da şahnişine geçer, yalnızca muhakemeyi dinler. Eskiden yolu açılıncaya kadar ocak ta vermezler, ocağa da davet edilmezmiş...
Başağaların Muhakemesi: Başağaların erkanı, çok zaman yaran üzerindeki hak riyasetini hakkıyla yerine getirememesinden, yaranın herhangi bir ferdinin şerefine lakayt kalmasından, yani yaranın ilk gelişinde ayağa kalkmamak, "merhaba" dememek, umum kahvelerini yaranın tamamı almadan içmek, yarana karşı dürüst hareket etmemek, misafirlere kayıtsız kalmak gibi hallerinden kaynaklanır. Eğer Başağalardan birisi yolsuzluk yapar ise, hakkında aynı şekilde dava açılır. Aynı akıbetler Başağalar için de geçerli olur. Mahkemede tarafsız hareket etmezlerse, yahut müşterek suç sahibi bulunursa, her ikisine de dava açılır. Bu davayı aralarında reissiz hallederler. Eğer yaran hükmüne başağalar itiraz ederlerse, o sırada memlekette kaç tane yaran varsa, bunların en yaşlı Büyük Başağalarına, mahkum başağalar yaranın haksızlığından dava ederler. Böyle davalarda başağaların ikisinin de mahkum olması şarttır. Yalnız, Küçük Başağa ise Büyük Başağa; Büyük Başağa ise, Küçük Başağa dışarıya duyurmaksızın davayı halleder. Dava olunan başağa o sene ne kadar sohbet varsa onların büyük ve küçük başağalarını bir yerde toplar, mahkum başağaların yaranına haber gönderirler. Onlardan davacılarla beraber 7-8 yaran da dinleyici sıfatı ile beklerler. Mahkum başağalar dertlerini yeni heyete arz eder, onlar da olayı tetkik ederler. Yaran yolsuz ise yaranın tamamı, yaranın tamamı haklı ise başağalar yolsuz çıkar (erkan ederler). Bu erkanı mahkum başağalar kabul ederler ise taraflarından vekil gönderirler. Bu vekillerin taahhütleri ile yaranın yeniden hükmedeceği cezayı gelecek ocağa kadar yerine getirirler. Sonra da sohbet mevkilerine geçer otururlar. Davalı başağalar müşterek başağaların verdiği hükmü kabul etmezlerse, Esnaf teşkilatının reisi olan Ahi Baba'ya müracaat ederler idi. Ahi Baba'nın verdiği hüküm kati ve hüküm de "yollu" yahut "yolsuz" diye neticelenirdi. Şimdilerde Ahi Baba olmadığı için davalar bu derece uzatılmamaktadır.
Yarandan Evlenenler Olur İse: Yarandan birisi evleniyorsa, baş donanma gecenin canlılığı, güveyi gezdirmesi yarana aittir. Düğün yanaştığı vakit evlenen zengin ise yaran ve evlenen fazla masraf eder. Başdonanması gecesi hizmet ve damadı eğlendirmek yarana ait olduğundan, gerek başağalar, gerek yaran canı gönülden çalışır, her hizmeti hallederler. 25 kişilik yaran ekibi, kayıtsız şartsız damadın emrindedir. Baş donanma gecesi sabaha kadar yaran ayrılmaz, ertesi gün hamamda yine aynı şekilde beraberdirler. Hamamdan sonra da beraber gezerler, gerdeğe kadar ayrılmazlar.
Başağaların Ocak Yakması: Başağaların yaran üzerindeki fiili tesirleri sohbetin bitimine kadar devam ettiği gibi bazen de senelerce sürer. Haklarında ömür boyu bir hürmet beslenir. 25 kişilik yaran heyetinden ikisi başağalığa, ikisi başağa yamaklığına, üçü çalgıya ayrılır ki son beşi ocak yakmaz. Sadece çalgıcıların ücretini öderler. Çalgıcılar sohbet sonuna kadar tutulur. Yedi kişi bu şekilde ayrılınca, geriye kalan on sekiz kişi dokuz hafta, iki hafta da başağalarınki olmak üzere sohbet onbir hafta devam etmiş olur.
Küçük Başağanın sırası gelince: Küçük Başağaya ocak yakma sırası gelince, bütün yaranı hamama götürmek, tıraş ettirmek, hamamda yağlı yedirmek, çalgı ile gezdirmek, akşam ve gece takım yemeği vermek şarttır. Önceden aralarında "fazla masraf yaptırmamak" sözü verilmiş ise, o gün öteden beri oturdukları yerde toplanırlar. Tıraş olurlar, hamam ve diğer masraflar yapılmaz. Büyük kısmı mor fesleri üzerine allı yemeni sararlar. Al renkli kumaşlardan mintan giyerler. Bellerine de Acem ve Trablus şalvarı sararlar. Bacaklarında zıpka, sırtlarında cepken olduğu halde ikişer ikişer dizilerek yollarını çarşıya tesadüf ettirmek suretiyle "Kuşhaneye" çıkarlar. Orada gırnata ile şen havalar çalıp, türküler çağırarak eğlenirler ve daha sonra ocak evine gelirler. *(Devamı Yaran Sohbetleri IV'te)
Kaynak: Çankırı İl Yıllığı (1999), Çankırı Valiliği Yayınları