Deniz kıyısında kurulmuş, denizin hayatı belirlediği bir yerleşim olur da deniz söylencesi olmaz mı? Elbette Akçakoca’nın da söylencesi var. Akçakoca’nın Denizkızı söylencesi gibi…
Akçakocalı bir aile deniz kıyısındaki tarlalarına açma yapıp soğan dikermiş. İyi de ürün alırlarmış. Çocukları Ali doğmuş aynı berekete ek. İlkbahar gelince soğanlar baş vermiş. Kadın bebeği Ali’yi de alıp gider olmuş soğan bostanına. İki defne ağacının arasına bir salıncak kurup, oğlunu sarıp sarmalayıp yatırırmış. Sonra eline çapasını alıp başlarmış çalışmaya. Ali uyuyup uyanıp da ağladığında koşup varırmış yanına. Bebek acıkmıştır deyip meme verirmiş. Bir gün yine aynı şey olmuş. Ama bir tuhaflık varmış. Ali’yi kundaktan çıkarmış çocuk ıslak. Üstelik meme de emmiyor. Kadın telaşlanmış acaba oğlum hasta mı diye. Ertesi günü bir yandan çalışıyor, bir yandan da oğlunu gözlüyormuş.
Bir ses duymuş birden, incecik bir ‘‘Alii…‘‘ diye seslenen. Etrafa bakınmış kimseler yok. Birden denizde bir kıpırtı sezmiş, bakmış ki, bir denizkızı, belden yukarısı insan, aşağısı balık. Yüzgeçleri üzerinde çıkmış denizden. Ali’nin salıncağına doğru yürüyor. Kalakalmış kadın olduğu yerde. Denizkızı varmış salıncağa, Ali’nin ellerini çözüp emzirmiş oğlanı. Sonrada geldiği gibi dönmüş denize. Kadın eve dönüp kocasına anlatmış olanları. Kocası düşünüp taşınmış. “Sakın dokunma, kimseye de anlatma, sonra kızar da bir zarar verir belki oğlumuza.’’ Denizkızı her gün gelir bebeği emzirir ve denize dönermiş. Ali biraz büyüyüp memeden kesilince denizkızı bu kez gelir Ali’yi alır denize götürürmüş. Ana oğul gibi oynarlarmış denizde. Sonra Ali akşam çeşit çeşit balıkla geri dönermiş.
Gün geçmiş, devran dönmüş, Ali delikanlı olmuş. Bir kıza sevdalanmış. Anasıyla babası varıp istemişler kızı. Düğün dernek kurulmuş, Ali evlenmiş. Artık deniz kıyısındaki soğan bostanına Ali bakarmış. Bir gün karısıyla gitmiş bostana. Eline iki çakıl taşı alıp denize sokmuş ellerini ve vurmuş üç kez taşları birbirine. İnceden bir ses gelmiş uzaklardan ‘‘Alii..’’ diye. Ardından denizkızı görünmüş uzakta. Ali’ye ve karısına uzun uzun bakıp dönmüş denizin derinliklerine.
Ali sonraki günlerde ne kadar denize sokup ellerini çakıl taşlarını vurmuşsa da denizkızı gelmemiş. Karısı çok üzülmüş duruma. Kendine bir şalvar yaptırmış. Denizkızının belden aşağısına benzeyen. Onu gören Akçaşehir kızları da bir biri ardına aynı şalvardan yaptırıp giymişler. Akçaşehir Denizkızları ile dolmuş.
Kaynak: Düzce İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi