­ MAHMUT İLE MAYMUN KIZ | Kültür Portalı

Mahmut İle Maymun Kız - Van

Masal

Zaman zaman içinde, ħelbür saman içinde, deve dellal iken, serçe berber iken, baykuş bey dügüni var iken, hazırlayıp, yola düşüp gider iken; az getmişler, uz getmişler, dere tepe düz gitmişler, alti ay bi güz gitmişler, bir de demişler baħalım ne geder yol getdik, ölçmişler baħmişlar ki bi arpa boyi yol gitmişler. Olmadi demişler; bize vesayit lazım, vesayitnen gitmek lazım; o zaman gendilerine bi deve getirmişler. Deve demiş: "Hamam hamam içinde, ħelbür saman içinde, deve dellal iken, serçe berber iken..."

İşte deve o zaman yeni dellal çağırici imiş. Bunnar baykuş beyin dügününe gider iken, az getmişler, uz getmişler, dere tepe düz getmişler; demiş: "Merkebe vurduħ palani, palanın vardır golani, var mi bu sözön yalani?"

Günün birinde bi padişah varmiş. Padişahın da üç tene oğli varmiş. Bu oğlannar gün gelmiş, gün geçmiş, büyümişler.

Demişler: "Vallah biz büyüdüh, Babamız heç demiyi yaħu bu oğlannari evlendıraħ."

Bunnar gelmişler bi garpuzcidan üç tene garpuz almişlar. Fakat demişler: "Bu garpuzların içi boş olson, yani içleri geçsin."

Üç garpuz almişlar, her biri gendi piçağıni gendi garpuzuna saplamiş, göndermişler babalarına. Babalari, vezir, vekil otororken, baħmişlar üç tene garpuz geldi. Kesmişler baħmişlar, her üçünün de içleri boş.

Cemeetine demiş: "Bu ne manadır? Üçi de garpuz göndermiş, her üçünün de içi boş. Nedır bu?"

Bunnarın akılli bi adami varmiş. Demiş: "Ben size oni diyeyin nedır: Oğlannarın demişler ki, baħ bu garpuzlar artıħ yetişmişler, vaħitlari geçmiş, bizim de içımız geçi, evlenme zamanımız geldi geçi."

O zaman padişah dellal çağırtmiş. Demiş: "Şehirde ne geder gız varsa, kimin gızi varsa, filan gün bezenecaħ, düzenecaħ, gelıp padişanıħ sarayının garşisınnan geçecaħ. Benım oğollarım kimi begenirse oni alacaħlar."

Gün gelmiş, buni duyan herkes bezenmiş. Efendıme söleyim, Mehmedi Hesso'non da iki tene danasi vardi; götördi satdi, getırdi gızıni bezedi, padişahın oğollari gızıni begensin. Eli'yi Şemo'non da eleymiş; o da bi tene geçisıni götördi satdi, gızıni bezedi. Meħset, gelsın ordan geçsin.

Gün geldi, herkes geçmağa başladi. Vezirin gızi gelende böyük oğlan elmayi atdi, vurdi vezirin gızına. Vekilin gızi gelende ortanci oğlan atdi, vurdi. Küçük oğlan da bi tenesıni gözöne kesdırdi, dedi: "Ele atacam ona." Atdi, elmasi getdi mezarlığa.

Dediler: "Yahu olmadi, bi daha atsın."

Bi daha atdi, gine getdi mezarlığa. Üçi de getdi mezarlığa düşdi. Bi daha elma verdiler, atmadi.

Dedi: "Atmanam, yeter."

Böyök oğlana vezirin gızıni, ortanca oğlana vekilin gızıni aldilar. Gızlar oldilar padişah gelinneri. Küçük oğlan da getdi mezarlığın kenarına, özöne daşdan bi baraka yapdi, galdi orda.

Gecenın bi zamani uyandi baħdi, odasi işıħdır. Ele pırıl pırıl... Ele bi gözöni açdi baħdi, bi gız var. Allah’ın göyni olanda buni yaratmiş. Ele giyinmiş ki onon elbiselerının rengi gulibeyi aydinnatmiş. Neyse, gıznan annaşdilar.

Sabahnan çıħdi dışariya, geldi baħdi bi meymun.

Dedi: "Yahu sen bi gızdin, ne tez meymun oldon?"

Meymun gonoşdi: "Meni bele görseler, isdemiyenner, gardaşların bele görseler, sana bi derbe vururlar. Bele olson, bişi olmaz. Bi zaman için deyişiriz."

Gidıp gelenner dediler: "Vallah padişahın küçük oğli bi meymunnan evlenıp."

Padişah dedi: "Bele olmaz, ne yapaħ vezir?"

Oğlannarın üçüni de çağırdi, dedi: "Her biriz bi ħali yapacaħsiz. Benım divanıma göre herkesin garısi bi ħali yapacaħ, divanıma göre getirecaħ."

Böyök oğlan vezirin gızına getdi, babasının dedıħlarıni dedi. Vezirin gızi elli tene gadın topladi, getırdi dedi: "Buni toħiyin."

Toħondi bi ħali. Vekilin gızi eyni ele yapdi.

Küçük oğlanın adi da Mahmut'dur; Mahmut gızın yanına geldi, dedi: "Yahu babam bele diyi, ne yapaħ?"

Gız: "Bişi olmaz, sen o ħalilari götören gün mana söle, men bişiler sana hazırliyacam."

Ħalilari götörecaħlari gün geldi. Meymun Mahmuda bi anaħdar verdi. Bu arada o gız her gece oli güzel bi gız, sabah şefağında oli bi meymun.

Gız Mahmuda anaħdari verdi, dedi: "Götör filan mezarlığa, anaħdari filan mezara vur, söle: Gember Gember, o sana diyecaħ: Efendım, sen de söle ki: Bacın diyor bi mavi çanta var, o mavi çantayi versin. O çantayi al getir, ama yolda açmiyasan. Söz ver açmiyacam."

Getdi, eyni dedıği mezarlığa, mezara  "tak tak" vurdi, dedi: "Gember Gember", dediler:

"Efendım?"

dedi: "Bacın diyor ki, o mavi çantayi bi göndersin."

"Bi dekke bekle" dedi. Bi dekke sora mezardan bi el çıħdi, bi çanta uzatdi. Mahmut aldi çantayi, geldi.

Yolda gelende öz özöne dedi: "Çantada bu geder ħali nerde olacaħ?"

Çantayi açdi, açar açmaz ele şevki vurdi, tez gapatdi. Bele sevündi, eve getdi.

Garısi dedi: "Mahmut sen çantayi açmişsan."

"Yoħ açmadım."

"Açmişsan bellidır."

Sabahnan tabi onnar ħalilarıni arabalara yüklemişler, atlara yüklemişler geliler. Bu da elıne çantayi aldi götördi oraya. Bunnar ħalilarıni serdırdi oraya.

Padişah dedi: "Mahmut sen ne getırdın?"

Mahmut çantayi açdi, bele işiği düşdi milletin üsdüne. Açdilar baħdilar ne... Canım Mahmud'un ħalısi nere, meymunun tohodoği ħali nere, vezirin, vekilin gızlarının tohodoği ħalilar nere. Mahmud'unki çoħ şahane bi ħali. Vezirin damadınan vekilin damadi çoħ mehcup oldilar.

Dediler: "Yahu bu nerden buldi getırdi?

Padişah bu defa da dedi ki: "Bu defa birer çadır yapacaħsız getirecaħsiz."

Vezirin gızi, vekilin gızi gine eyni milleti topladilar getırdiler; çadırlari toħotdilar. İki yüz kişinın toplanacaği çadırlar toħodilar.

Gine Mahmut getdi, garısına dedi: "Men ne yapacağam?"

"Gine al bu anaħdari get, sen meraħ etme. Gine çal, sele: Gember Gember, bacın diyor ki o sari çantayi versin. Sen gerisine garişma."

Gine aynen getdi çaldi: "Gember Gember" seslendi.

O da: "Buyurun Gember" dedi.

Dedi: "Bacın diyor ki, o sari çantayi bi versin."

"Peki, az bekle."

Az bekledi, bi de baħdi gine bi el uzandi, sari çanta çıħdi. Aldi sari çantayi geldi. Yolda oni da isdedi ki aça, baħdi gine işıħ, tez gapatdi.

Geldi eve, garısi dedi: "Gine açıpsan, neyse, canın sağolson."

Sabahnan gine çantayi aldi götördi. Bunnar baħdilar Mahmut gine çantanan geli. Bunnar da her bir goca bi araba yükliyıpler.

Mahmut çantayi bi getırdi, açdi; bunnar baħdilar öz çadırlari Mahmudun çadırının yanında heç gali. Ele bi portetif dırekleri var, ele bi şahane ki... Dört yüz kişi bunun altında yerleşir.

Bunnarın hepsi şaşırdi: "Nedaħ, netmiyaħ?" dediler.

Padişah dedi ki: "Şöle bişi düşündüm; oğollarımi bu sefer çağıracam, üçi de ħanımlarınan mana misafir gelecaħlar. Filan güni övle zamani mana misafir gelecaħlar."

Şehirde de herkese ħabar verildi ki: "Mahmut ħanımınan gelecaħ. Herkesin tazisi, köpegi, iti, bizim sarayda alohayi tutacaħ ki, Mahmudun ħanımına saldırsın. Yani meymuna saldırsın."

Herkes kimi elıne daş almiş, kimi köpegıni almiş, kimisi tazisıni almiş, bıraħacaħlar meymunun peşine.

Mahmut gine meraħli meraħli eve geldi, gine garısına dedi olannari.

Dedi: "Vallah men gelemenem, sen gendine bi çare bul."

Yalvardi, dedi: "Nece olacaħ? Her biri gırħ tene de besleme getirecaħ."

Dedi: "Al bu anaħdari get. Get mezarlığa, gine eyni daşa çal. Çal söle ki: Gember Gember, bacın diyor ki: Gırħ tene gız, develerinen bereber sabahnan benım gapımda hazır olacaħlar. Bi de boş deve olacaħ. Söle, gel."

Mahmut gine getdi mezarlığa, gine daşa çaldi, dedi: "Gember gember"

Dedi: "Efendım?"

Dedi: "Bacın diyi gırħ tene gız, develeri üsdünde bezeli olacaħ, bi de boş deve göndersin. Develer sabahnan benım gapımda hazır olson."

"Sen get, sabahnan gapida hazır olorlar."

Mahmut şefaħnan gaħdi, çıħdi dışariya baħdi gırħ tene deve, bele sıranan dizilıpler, yatıplar. Her birının üsdünde de çiçek gibi bi gız. Sanki elma parçasidır her biri. Bi tene de boş deve var.

Gidecaħ zamandır; kimi daşıni hazırliyi, sapanıni hazırliyi. Mahmudi sapannan vuracaħlar. Kimisi tazisıni, kimisi köpegıni, hele aluħayi da saral hazırliyıp.

Vezirin gızi beslemelerinen geldi geçdi, vekilin gızi geldi geçdi, sıra bunnara geldi. Ama bu gelıp geçende milletin ağzi bele açıħda galdi. Bunun garısi ele elma gibi pırıl pırıl parliyi. Elbiseleri şahane elbiseler. Elınde daşi olan ele elinnen düşdi yere, tazisi, köpegi olan ele taziyi köpegi unutdi. Saray da alohayi bıraħdi, getdi çocoħların canına. Çocoħlari goymadi yoldan geçeler. Herkes bele bi çeşit halda. Bunun develeri çekildi getdi. Develer nerye getdi, bilemediler.

İki gardaş, Ehmet'nen Mehmet, dediler: "Gardaşım, bu gardaş bize böyök hekeret etdi. Nasıl edaħ?"

Esgiden satranç oyoni vardi. Bunnar dediler: "Mahmudi da çağıraħ, satranç oyniyaħ. Yenen yenilene ne yaparsa yapsın. Vursa vuracaħ, girsa giracaħ. Ne yaparsa yapsın."

Mahmut ki evden gaħdi ħanımınan ayrıla, ħanımi dedi: "Al bu posdi gey omozona."

"Niye?"

"Senın gardaşların hayindır, sana bi derbe vuracaħlar. Al buni gey, baħ sana gılıç vursalar, piçaħ vursalar, ne vursalar bunnan geçmez, gorħma. Ama ne deseler, deme bele bişi var. Bi de olmiya olmiya buni çıħarasan. baħ seni öldörörler."

Mahmut aldi posdi, elbiselerının altına geydi, getdi oraya. Otordilar, gonoşdilar.

Bi zaman sora dediler: "Ge gardaşım eylenaħ, gelin biz satranç oyniyaħ."

Bi oynadilar Mahmut onnari yendi, iki oynadilar Mahmut onnari yendi. Ne geder oynadilarsa Mahmut onnari yendi.

Bunnar getırdiler hile etdiler; niħayet bi defa Mahmudi yendiler.

Mahmud'a da diyiler: "Ne yapisan bize yap."

O da diyi: "Ne yapacam size, men bişi yapmiyam."

Bunnar Mahmudi yendıħdan sora gaħdilar, gılıçnan vurdilar. Ne geder gılıç vurdilarsa gılıç geçmedi. Bi daha oynadilar. Hile edıp Mahmudi yendiler. Gine vurdilar, gılıç gine geçmedi.

Dediler: "Allahın seversen sen bizim gardaşımızsan, biz heç sana şey ederıħ? Biz şaka ediyıħ. Biz heç seni öldöröröh? Nedır bu sır?"

Dedi: "Hey, hey, gırħ tene gılıç olsa mana geçmez; menım elimde bu var."

Dediler: "Çıħar göraħ baħım ne biçimdır?

Yalvardilar, malvardilar, sononda buni çıħartdilar. Çıħaranda bunnarın ikisi birden gılıçlarıni galdırdilar, vurdilar düşürdiler yere. Paramparça etdiler, bıraħdilar orya. O anda tabi gızın heberi oldi. O beslemelerinen bereber birer güvercin oldilar, pır pır uçdilar, geldiler padişahın penceresinın önöne gondilar. Gız, "tak tak" çaldi cami.

Padişah dedi: "Kimdır?”

"Padişah padişah!" dedi gız.

"Ne diyorsun?"

"Men senın gelinınem, Mahmudun ħanımiyam. Senın oğlannarın satranç oynadilar, hile yapdilar, Mahmudi öldördiler; paramparça etdiler. baħ burda, bu çaputun içinde bi ilaç var; bu ilaci pencerenın önöne goyiyorom. Get Mahmud'un bütün parçalarıni topla, hepsıni yerli yerinde bıraħ. Yanniş bıraħma, dikket et. Bismillahirrahmanirrahım de, de ki: Ya Rabbi, Sen ahir zaman peygamberının ħetırıne, sen buni eyileşdır. Bu duvayi yap, Allah oni eyileşdırır."

Padişah baħdi pencerenın önöne bi çaput bıraħılıp. Getdi baħdi hekketen oğlannarın ikisi gaħıp gidıp. Mahmut paramparça. Ağladi, sızladi, ħanımi da geldi. Bunun ezalarıni topladilar, yerli yerine goydilar. O ilaci aldilar ellerine:            "Yarabbi, Sen ahir zaman peygamberının ħetırıne, sen buni sağalt, dırılt" dediler.

Az sora Mahmut bele toplandi, gaħdi otordi. Bütün yaralari eyi oldi. Selevat getırdi, dedi: "Yahu ben ele yatmişdım, ele bi rüya gördöm."

Babasi dedi: "He sen eyi rüya göridin, sen bilmiyisen senın başan neler geldi."

"Niye?"

"Senın gardaşların seni bele yapdi, bele parçaladi."

"Bişi olmaz, nedaħ" dedi Mahmut.

Yannız o güvercinner getmeden padişaha buni demişlerdi: "Mahmuda söle ki benım peşime artıħ gelmesın. Beni daha bulamaz. Beni bulmaħ için demir eyaħgabi giyecaħ, demir basdon elıne alacaħ. Ne zaman o demir basdon eridi, bitdi, o zaman ancaħ beni bulabilir. Onon için benım peşime artıħ gelmesın. Gendisine başga bi çare bulsun."

Padişah bunnarın hepsıni bir bir Mahmuda annatdi.

Sabah oldi, Mahmut düşündi, daşındi, dedi: "Vallah ben ömrömön sonona geder arasam, ben onnan eyisıni bulamanam. Onnan bele sazi, sözi, sohbeti, akli başında bi temiz birıni bulamanam."

Getdi bi çüt demir eyaħgabi yapdırdi, bi demir basdon aldi elıne, düşdi yola. Babasi ne geder etdi, buni vazgeçiremedi. Mahmut düşdi yola, gızi aramağa.

Bi gaç gün getdıħdan sora bir gün, baħdi ileride iri yari üç tene adam döyöşiler. Ele birbirlerine vurilar. O oni vuri, o oni vuri, döyöşiler.

Devler buni görör görmez dediler: "Durun, bi insanoğli geli, bizi o paylaşdırsın."

Buni çağırdilar, bu getdi yannarına, dedi: "Ne isdiyisiz?"

Dediler: "Bizim üç tene şeyımız var, babamızdan galma üç tene hediyemiz var: Biri bi sofradır; bu sofra ele bi şeydır ki bu sofrayi bükersin, goyarsın goltoğon altına. Ne zaman göynön yemek isder; dersin: 'Sofra, ey sofra, Hz. Süleymanın ħetırıne açıl.' Sofra açılır. İçinde göynön ne yemek isderse o olor. Biri budur. Birisi de bele bi külahdır; bu külahi kim başına geçirse, oni kimse göremez Bi tene de seccede var; Onon üsdüne otorsan, desen ki: Hz. Süleymanın ħetırıne beni filan yere götör, oni uçaħ gibi, bi guş gibi alır götörör.

Mahmut dedi: "Tamamdır, ben sizi paylaşdıracam. Ben üç tene ok atacam; biri bu terefe, biri bu terefe, biri de bu terefe. Birinci gelene bu, ikinci gelene bu, üçünci gelene de bu hediye olacaħ."

Her üçi de gabul etdiler. Mahmut üç tene okun birıni bu terefe, birıni bu terefe, birıni de bu terefe atdi, dedi: "Yallah". Yallah diyende bunnar gaçmağa başladilar. Mahmut hemen seccedeyi serdi yere, külahi geçirdi başına, sofrayi vurdi goltoğona. Bi heybe dolosi altun getirmişdi.

Bele üç küme altun tökdi oraya, heybesıni aldi, mindi seccedeye, dedi: "Beni Hz. Süleymanın ħetırıne, beni Bülbülisdan şehrine bıraħ."

Garısi gidende padişaha Bülbülisdan şehrine gidecağıni demişdi.

Devler döndiler geldiler, baħdilar adam yoħ. baħdilar üç yığın altun var.

Dediler: "Yahu insanoğli ne geder akıllidır; be biz külahi nedecaħ? Seccedeyi ne yapacaħ? Yemek, aha ne geder yemek isdesen, aha burda altun. Ha ver, yemek ye."

Her biri bi yığın altuni aldi, getdiler. "Ona helal olson" dediler.

Mahmut geldi, doğri Bülbülisdan şehrinde bi çeşmenın yanında durdi. baħdi bi şeyler geliyor, suya geliyorlar. Biri geliyor, elınde de güzel bi ibrıħ var. Gelen gız ħanımının beslemelerinnen birine benziyi. Ele bi baħdi, tamam odor.

Buna sordi: "Bacım sen nerden gelisen, nereye gidisen?"

"Men filan yerden geliyem."

"Peki, bu suyi nereye götörisen?"

Gız dedi: "Men periler padişahının gızına, filankese götöriyem."

Mahmut dedi: "Vallah tamam, bu menım ħanımımdır. Ħanımın men periler padişahının gıziyam demişdi."

Mahmut bu defa gıza dedi: ”Baci nolor, o ibriği versen bi su içim."

O zaman ħanımi buna bi yüzük vermişdi. Mahmut o yüzügi, suyi içende atdi suyun içine. Gız aldi götördi.

Periler padişahının gızi elıni yıħiyanda birden yüzük düşdi elıne. Yüzügi nasıl gördi, ele heyretler içinde galdi.

Dedi: "Sen kimi gördön?"

"Yoħ..."

"Sen birisıni görmüşsün, doğri söle, sen birisıni görmüşsün. Bi insanoğli görmüşsün."

Besleme gorħdi, annatdi: "Vallah ħanım gördöm. Filan yerde, çeşmenın başında biri vardi. Mana yalvardi su isdedi. Su içim dedi. Suyi aldi, içdi, verdi mana."

Gız dedi: "Sen get oni getir. Sele periler padişahının gızi seni çağıri."

Besleme getdi Mahmudi getırdi. Ħanımınan tanışdilar, manışdilar.

Gız dedi: "Mahmut, ben artıħ esgisi gibi deyilem. O zaman Allah’ın hikmeti idi. Hak Teala sana benım nesibımi yazmişdi. Beni sana nesib etdi, geldım oraya. Şimdi ben babamın hökmi altındayım, ben artıħ gelemem. Şimdi beni babamnan isdiyeceksin. Babam eyer beni sana verirse, ben zaten senın için bekliyem. Vermezse benım elimde bişi yoħdor. Beni de mehveder, seni de."

Mahmut dedi: "Men gider isderem."

"Ama sen getsen isdesen, bu gaçınci defa oldi benım başıma gelmiş. Benım peşime gelennerin heç biri getmiş gelmemiş. Sen getdığın yerden gelemezsen."

"Gelirim ben. Vallah ben ölsem de ayrılmanam, sennen vazgeçmenem."

Mahmut getdi padişahın gapisıni çaldi. Açdilar gapiyi, baħdilar bi insanoğli.

Mahmut dedi: "Vallah zamanla bele olmiş. Men senın gızın gocasiyam. Men gelmişem oni isdemeye."

Gızın babasi dedi: "Mahmut, bi çoħlari gelıp menım gızımi isdedi. Men heç birine acimadım. Ama sen çoħ deyerli bi insana benziyisen. Sana yazıħdır, sen beceremezsin, yazıħ olor sana."

"Yoħ, gidecam" dedi Mahmut.

Padişah bu defa: "Madem gidecaħsın eleyse dinne: Gidecaħsın, Emmigızi ile Emmioğli var, onnarın bi sırri vardır. O sırri öğrenıp gelecaħsın. Geldin mi ben sana gızımi verecam, götörecaħsın."

Mahmut: "Peki" dedi. Bunun üzerine çıħdi getdi ħanımının yanına. Bununla göröşdi, helallaşdi. Garısi ne geder yalvardisa olmadi.

Külahi gafasına geçirdi, sofrayi da bıraħdi goltoğonon altına. Secedeyi serdi yere, otordi üzerine, dedi: "Hz. Süleymanın ħetırıne beni Emmioğli ile Emmigızının memleketine bıraħ."

Bi de gözöni açdi, baħdi bi memleketdedır. Geldi dolaşdi, molaşdi. Bu Emmigızi ile Emmioğluni sordi.

Dediler: "Vallan biz Emmigızıni bilmiyoroz, fakat Emmioğli şimdi bizim padişahımızdır."

Geldi padişahın yanına: "Selamünaleyküm"

"Eleykümselam"

"Ben gelmişem Emmigızi ile Emmioğlunun başınaneler gelıp, oni bana söyliyecaħsın."

Padişah dedi: "Gardaşım, bunun peşine çohlari geldi. Heç kimse de bu işde muvaffak olamadi. Sen de beceremezsin. Günahsın, sen deyerli bi insana benziyisen. Sen bu işden vazgeç, get."

"Yoħ, ben ölsem de vazgeçmem. Bana diyeceksin" dedi Mahmut.

Padişah aldi buni götördi. Bi gaç odayi geçirdi. O gapiyi açdi, o gapiyi açdi, o gapiyi açdi. Bütün gapilari anaħdarladi. Girdi bi gapiya, dedi: "Ben bi padişahım. Benım babam da bi padişahdi. Emim gızi da vezir gızi idi. Benım emicem babamın veziri idi. Ben emicem gızi ile küçükgen sevişdıħ. Ben oni aldım, benım ħanımım oldi. Bi gün ben getdım bi çüt güzel eyaħgabi aldım; ökceleri gümüşden felan. Ben baħdım ki arħadan diyiler: yaħu bu, ökceleri gümüşden eyaħgabilari kime ali? Garısi her gün gidi heremilernen birlik yapi, bu da gidi buna gümüş ökçeli eyaħgabi ali."

Emmioğli başınnan geçenneri Mahmuda annatmağa devam edi.

Emmioğlonon başınnan bunnar geçi: O gün geldi yatağa uzandi, ama baħdi uyiyacaħ, barmağıni bi piçaħnan kesdi, duz doldordi yaraya. Duz goymadi yatsın. Bi de baħdi ħanımi yatağınnan çıħdi. Çıħdi getdi, ati çekdi, ata mindi, yallah... Bu da bi ata mindi. Epey bi zaman getdıħdan sora, baħdi garısi girdi bi saraya. Getdi pacadan seyretdi. Gari getdi onnara raki verdi, şarap verdi, heremilerin başınan sevüşdi, gülüşdi, oynadi. Ordan çıħdi, geldi yatdi. Heç sesıni çıħarmadi.

Sabaha yaħun gadın gelince, Emmioğli dedi: "Yahu sen niye bele buz gibisen?"

"Vallah çıħdım dışariya, birez gezdım."

Emmioğli annatmağa devam edi: "Ben o güni yatmadım, bekledım. Nıħayet gendıme bi elbise hazırladım. Eyni ħanımımın elbisesi gibi bi elbise geydım. Yannız yanıma da bayıldici bi ilaç aldım. Nıħayet Emmi gızıni yatirdım. Yatdıħdan sora gaħdım, ata mindım, getdım. Saraydan içeri girdım, biri söledi: "Hey orosbi, sen niye ele geç galdın?"

Men de: "Gusura baħma, işde emicem oğli geç yatdi" dedım. Girdım içeriye. Onnara şey dağitirken, görmişdım Emicem gızi nece dağidi,  o bayıldici ilaçdan verdım, hepsi bayıldi. Öbürlerine heç garişmadım. Yannız heremibaşının gafasıni kesdım, aldım getırdım.

Getırdım bıraħdım bi sinının içersine. Siniyi de bıraħdım pencerede bi yere. Sabah gehvalti geldi.

Emmi gızına dedım ki: "Emmi gızi, men bi garpuz getirmişem, orada sinide, o garpuzi bi getirsen yesaħ."

Emmi gızi nasıl getdi sinının ağzıni açdi, onon gafasıni görör görmez, tanidi. Tanidi ki odor.

Emmioğli annatmağa devam etdi: "Bizim zamanımızda bi cadilar dersanesi vardi. O cadilar şeyıni öğrenen, oħordi, üflerdi, insani köpek ederdi, it ederdi, eşek ederdi, her şeyi yapardi. Mana da oħodi, üfledi. Dedi: Seni etdım bi guş, bi garga etdım. Mana bi çubuħ vurdi, men oldom bi garga. Aldi ağaci elıne, meni sürdi dışariya. Uçdum getdım.

Bizim şehrımızın bi naħırçisi vardi. Onnarın gapisında bi ağaca gondom. Bu naħırçinın da bi gızi vardi. Çıħdi dışariya, mana bele bi baħdi, döndi, getdi. Bi daha döndi geldi.

Ana dedi: "Bu garganın gözleri padişahın oğlonon gözlerine benziyi."

Anasi da: "Gızım sen buni deme, padişahın oğli eşidır seni."

"Vallan ana bunun gözleri padişahın oğlonon gözlerine benziyi."

Anasi dedi: "Garga, sen padişah oğlisan?"

Men de başımnan dedım: "Evet"

"Peki menım gızım seni eyileşdırise, sen menım gızımi alırsan?"

Gine başımnan: "Evet" dedım.

Oħodi, oħodi; getırdi mana bi çubuħ vurdi. Dedi:

"Ol padişahın oğli!"

Men oldom padişahın oğli. Gız, o duvayi mana alışdırdi.

Dedi:"Get bu duvayi oħo, bi çubuħ vur, oda ne isdersen o olson. O zaman sen, sen Allah’ın. Meni alırsan almazsan."

Men de duvayi alışdım, getdım eve. Gapiyi açdım, başladım duvayi oħomağa, eee men daha yeni alışmişam ya, o menden evel oħodi, oħodi, geldi bi tene çubuħ vurdi, oldom men bi köpek. Aldi ağaçi, atdi meni dışari. Men gine getdım naħırçinın gapisına. Gız gine girdi içeri, çıħdi dışari.

Mana baħdi, dedi: "Ana vallah bi köpek gelıp, gözleri eyni padişahın oğlonon gözleri."

Anasi dedi: "Gızım daha şimdi gönderdın."

"Vallah ana ona benziyi."

Anasi gine çıħdi dedi: "Köpek, sen padişahın oğlisan?"

Gafamnan: "Evet" dedım.

"Gızım gelse, seni padişahın oğli yapsa, onnan evlenecaħsan?"

Gine gafamnan: "Evet" dedım.

Gine gız geldi, oħodi, oħodi, bi çubuħ vurdi, "Ol padişahın oğli" dedi. Oldom padişahın oğli. Men gine insan oldom.

Gız bu defa mana dedi ki: "Sen duvayi tam bu kelimeye geder dişarda oħo, buraya gelende gapiyi aç, gir. Tabi o ne geder çabuħ oħosa, sennen tez oħiyamaz. Ona vur, ne etsen et."

Men eynen ele yapdım. Dişarda duvayi oħodom; son kelime geldi, onnari da eyi bellemişem tabi, gapiyi açdım, girdım içeriye. O gine başladi oħomağa, men onnan evel bi çubuħ vurdum.

Ona dedım: "Ol eşek!" Oldi bi eşek.

Emmioğli annatmağa devam etdi. Mahmuda dedi: "Sana filan yerde bi merkep gösdermişdım; sırti, beli yarali, gurtlanmiş. İşde o merkep menım Emmim gızidır. Şimdi menım ħanımım da naħırçinın gızidır. Çoħ da gendisinnen memnunam. Çünki çoħ eyi, çoħ temiz, eħlaħli bi gadındır.

Emmioğli elıni atdi gılıcına, vallah Mahmut hemen külahi gafasına geçirdi.

Emmioğli dedi: "Vile bu nereye getdi?"

Gılıçnan arħasına düşdi. Tabi o, odayi açdi, o da onon arħasına. Odaların hepsıni açdi. En evel de Mahmuda gösdermişdi.

Demişdi ki: "Baħ bu odada bu geder kelle var, görisen? Senın de kellen bunnarın arasında olacaħ. Gel vazgeç" demişdi. Eee, Mahmut da bilidi tabi elınde aletleri var.

Mahmut çıħdi saraydan. Secedeyi açdi, mindi üzerine, dedi: "Hz. Süleymanın ħetırıne meni Bülbülisdan şehrine at."

Gözöni yumdi açdi, baħdi gine oradadır. Getdi periler padişahının gapisıni döydi.

Padişah: "Geldin?" dedi.

Mahmut: "He, geldım" dedi.

"Öğrendin?"

"He, öğrendım" dedi Mahmut. Mahmut eynisıni, gördöħlarıni, her şeyi, tek tek annatdi. Periler padişahi biliyordi tabi. Onnar her şeyden haberdar oliyorlar.

Dedi: "Tamamdır."

O zaman getırdi Mahmudun garısıni verdi. Birez de hazırlıħ yapdi, bi zaman sora bunnari yolci etdi.

Mahmut getırdi secedeyi serdi yere, ħanımınan bereber üsdüne otordilar.

Dedi: "Hz. Süleymanın ħetırıne beni filan şehire bıraħ."

Gözlerıni açdilar baħdilar, babasının şehrindeler. Geldi babasının yanına, babasi buni gördi, bi dügün, bi toy....

Babasi Mahmuda dedi: "Men gardaşların hepsetmişem. Onnara ceza vermişem."

Mahmut dedi: "Çağır gelsınner."

Gardaşlari geldi. Mahmut gardaşlarına dedi: "Sız mana buni yapdız, men size ne yapacam?"

"Ne yapisan yap" dediler.

Mahmut: "Men gine sizin gibi deyilem. Yannız ħanımlarınızi alın, size bu geder para, bu geder mal, burdan gidin. Artıħ bu diyarda galmayın. Çünki sizin hayinniğınız ortaya çıħdi. Gine sız durmazsız. Bu diyarda galmiyacaħsız."

Bunun üzerine her ikisi de ordan çekdi getdi.

Padişah, padişahlıħdan çekildi. Padişahlıği verdi Mahmuda. Yeniden Mahmud'a dügün yapdi, toy yapdi.

Mahmut'nan ħanımi orda yediler, içdiler, muratlarına geçdiler.

Göyden düşdi dört  elma: Biri Haci Bekir'e, biri bana, biri hekaya diyene, birisi de.... Sız bölöşdörön.

Kaynak: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa:121

 

 

Görüntülenme Sayısı : 3352    Eklenme Tarihi : 26 Haziran 2018 Salı    Güncellenme Tarihi : 02 Mart 2022 Çarşamba