­ CANPOLAT | Kültür Portalı

Canpolat - Van

Masal

Var varalım, sür sürelim, desdursuz bağa gidelim, ħali budur padişahım. Baban nahna dolmasi, nahnalar yağdi başıma, pilav girdi dişime, döneydım bi sini pahlavanın başına. Hayhaat, hayhat; muradına ermedi Şirin'le Ferħad. Evel zaman içinde, ħelbür saman içinde, hamamcinın tasi yoħ, külħancinın baltasi, gocagari hamama gider, goltoğonda boħçasi, tek basar, çift ossoror, heç kimseye faydasi.

  • Hekayadır, tez aparır, tez götörör. Nece almişam, ele satiyam, kari bana heram olson. İçinde yalan olor, içinde dolan olor, bunnari da annatmaħ zordor.
  • Bilenın birine vurdum palani, yedi yerden çekdım dolani; var midır bu sözön yalani?
  • Sinegi uçurdum havaya, yağıni süzdüm yetmiş iki bin tavaya; var midır bu sözön yalani?
  • Minareyi etdım düdük, aldım elime; var midır bu sözön yalani?
  • İlani etdım gemçi, aldım elime; var midır bu sözön yalani?
  • Uzatmiyalım hekayayi, sora goparır gıyameti. Vermiyelim otoran bay ve bayannara zehmeti.
  • Az gider, uz gider, ele sanar tez gider. Dereleri sel gibi, tepeleri yel gibi, Hamza Pehlivan gibi, yiyıp içeraħ, gonop göçeraħ...

Evel zaman içinde bi padişah varmiş. Bu padişahın tam gırħ tene oğli varmiş. Tabi gırħ tenenın isimnerıni saymaħ birez meseledır. En küçügünün ismi Mirza Mehmet'miş. Ona göre biz hekayamızi annatacağız. Aradan yıllar geçer, aylar geçer, bir gün gelir, bu çocoħlar toplanırlar. Gırħ gardaş toplanırlar.Derler ki: "Biz evlenecağız, biz buni babamıza söyliyelim. Babamız nasıl garşılar? Bize bi çare bulmasi lazım." İçlerinden büyükleri der ki: "Bizler gardaşıħ, biz buni babamıza söylediğımız zaman babamız bize nerden gırħ tene gız bulacaħ? En eyisi mi biz ne yapalım? Gırħ tene de baci bulalım. Bu şekilde evlenelim."

Garar verirler, bu şekilde uygun görörler. Büyükleri doğri gider babalarının yanına, el pençe durur babalarının garşisında. Babalari: "Buyur oğlom, bi isdeyin mi vardır? Oğlan o zaman der: "Vallah baba, biz gırħ gardaş, bi gerar verdıħ evlenmeye. Buni da isderıħ ki bizim gibi gırħ baci olson." Babasi: "Oğlom, buna ne kimsenın güci yeter, ne benım gücüm yeter. Men gırħ baciyi size nerden bulum? Mümkün deyil, men size gırħ baciyi bulamanam" der. Oğlan o zaman der ki: "Baba, musade et, biz bu çareyi kendımız bulalım. Gezelim, dolaşalım, nerde gırħ baci varsa, orda alalım." "Sız bilirsiz."

Bunnar analarınan, babalarınan vedalaşırlar. Yükde hefif, pahada ağır, gendilerine göre bir taħım yiyecek, giyecek, eşya, elbise alırlar, analarının, babalarının ellerıni öperler, yola çıħarlar. Bunnar günnerce yol giderler. Günün birisinde, aħşama doğri bi çöle raslarlar. "Bugün getmiyelim, bu aħşam burda gonahliyalım, isdırahat edelim. Yarın sabah yolomoza devam ederiz" derler. Bu şekilde gerar verirler. Küçük Gardaş Mirza Mehmet der ki: "Gardaşlar, burasi benım ħoşoma getmedi, burasi bi çöldör. Biz burda galırsaħ, bizim belki başımıza bi iş gelir."

Yanız orayi annatmadım; Babalari giderken bunnara diyor ki: "Size üç nasIħatım var: Getdığınız zaman çölisdanda yatmayın bir, Canpolat'in pilavıni yemeyin iki, ħaraba kilisede yatmayın üç."

Gelelim çöle. Bunnar dinnemezler tabi. Otoz dokoz gardaş bi yana, bi gardaş tek galır. Orda yüklerıni yıħarlar. Başlarlar aħşam yemeyıni yemeye, içmeye, kef etmeye, eylenmeye. Kimisi eve gider, kimisi dişa gider, kimisi tülki sayar, kimisi eylenir, hekaya der. Vaħit gelir yatmağa, bunnar gaħarlar, çekilirler. Başlarıni bıraħırlar eşyalarının üzerine, başlarlar yatmağa. Küçük gardaş babasının sözöni dinnediyi için, babasının sözi hatirına  geldiyi için yatmaz. "Elbet babamız bişi söyledi bize. Bi baħalım bu çölde, bu çölisdanda biz yatiyoruz, başımıza bi iş gelir, gelmez, buni öyrenelim" der, yatmaz. Piçağıni çıħarır, parmağıni keser, getirıp duzi basar oraya. Yuħusi gelmesın diye. Gecenın bi zamanına geder bu şekilde devam eder. Geceyarisi olor, çocoħ bi baħar ki dağdan bi cenevar, ejderha geli. Ağzınnan alav saçiyor ki Allah gösdermesin. Çocoħ artıħ her şeyi göze alır. Geçiyor bunun önöne, başliyor bununla döyöşmeye. Bunnar saatlerce döyöşiyorlar. Velhasili kelam, Mirza Mehmet ejderhayi yeniyor. Öldördöħdan sora tutiyor bunun gulağıni kesiyor, cebine bıraħiyor. Geliyor gardaşlarının yanına, düşüp yatiyor.

Sabah oliyor, bunnar uyaniyorlar. Mirza Mehmet gardaşlarıni da galdıriyor. Gardaşlari diyor: "Gaħ, sen bize bele bişi söledin, yatmayın burda dedin, babamızın nesıħetıni dinniyelim dedin, başımıza bi iş gelir dedin, hani noldi? Tabi çocoħ gece olannari demiyor. Gaħiyorlar, yaklerıni yükliyorlar, yola çıħiyorlar. O gün artıħ aħşama geder mi, üç gün mi, beş gün mi, bi hefde mi, Allah bilir, yol getdıħdan sora bu ħaraba kiliseye rasliyorlar. Diyorlar ki: "Burda gonaħliyalım, bu gece burda gonaħliyalım." Mirza Mehmet baħiyor ki bu eyni ħaraba kilise. Diyor: "Gardaşlarım! Gelir burda galmiyalım, babamızın nesIħeti var, orda başımıza bi iş gelmedi, belki burda gelir, burda da galmiyalım." Gine dinnemiyorlar. Burda gonaħliyorlar. Tabi gine ayni şekilde başliyorlar yemeklerıni yapmaya. Neyleri varsa yiyorlar, içiyorlar. Ayni şekilde eyleniyorlar. Aradan bir zaman geçiyor, bunnar gine yatiyorlar. Hepsi yatiyor, gine bu çocoħ eyni şekilde uyumiyor.

Gecenın bi zamani oliyor ki, bi tene dev geldi. En büyük gardaş başda yatmiş. Bunun gulağına bi şey ati. Artıħ ne atiyorsa, tabi bilmiyi, seyredi. Hepsinın gulağına ata ata, ata ata, taaa geliyor bunun yanına. Bu, atan zaman elıni gulağına veriyor, bu atdıği şeyi yaħaliyor. Dev geçıp gidiyor. Dev getdıħdan sora bu elıni açiyor baħiyor ki mavi bi muncuħ. Sesıni çıħarmiyor. Muncuği aliyor, gaħiyor düşiyor devin peşine. Dev gidiyor, ħaraba kiliseye giriyor. Bu da arħasınnan ħaraba kiliseye giriyor. baħiyor ki çeşitli gapilar. Her teref ev, oda, gapi. Gidiyor bi gapiyi açiyor baħiyor ki bi gısım insannar var orda. Kimisının burni getmiş, kimisının gulaği getmiş, kimisının gözleri oyolmiş, o şekilde ingildiyorlar, daha ölmemişler. Gidiyor diyer bi gapiyi açiyor baħiyor ki bi gısmının eyaħlari kesilmiş, eyaħlari yoħ, onnar da ingildiyorlar. Bi gapiyi açiyor baħiyor ki heç bi tenesinın gözi yoħ, hepsi kör. Allah Allah!.. Gendi gendine heyret ediyor. Tabi bu arada başliyor gine gapilari açmaya. Bi gapiyi açiyor ki, baħiyor hepsi gadın; fakat onnar da ayni şekilde. Gine bi gapiyi açiyor o şekilde, gine bi gapiyi açiyor o şekilde... Diyi ki: "Muħakkak burda bi şey var."

Bi gapiyi açiyor baħiyor ki, gırħ tene gız. Hepsi sağlam. Diyor: "Kimsınız siz?" Bunnar başliyorlar ağlamağa. Bu soriyor: "Niye ağliyisiz, sizin halınız nedır? Sizi kim buraya getirmiş, sizin saħabınız kimdır?" Birisi diyor: "Vallahi biz bi babanın çocoħlariyiz. Biz gırħ baciyiz. Gırħımız da bi anadan, bi babadanız." Çocoħ öz özöne diyi: "Vallah biz aradığımızi bulduħ. Ben en iyisi buni gardaşlarıma diyim, biz burdan geri dönelim. Ama dur baħım bunun neticesi nedır."

Gidiyor bi gapiyi açiyor baħiyor ki o geder insan var ki, heddinnen fazla. Fakat hepsi sağ, ölmemişler. Ama ölöm derecesine gelmişler. Bunnarın bazilarına sori: "Sizin halınız nedır?" Biri diyi: "Vallahi işde dev getırdi bizi, gapatdi buraya. Bazilarımızi götördi yedi, bazilarımızın gulağıni kesdi. İşde bize de ne zaman sıra gelecaħ oni bekliyoroz."

  • "Nerde galır bu dev?"
  • "Kilisenın en üst gatında."
  • "Nerden çıħılır?"
  • İşde filan yerden."

Bi tenesıni aliyor yanına, buna yol gösderiyor. Çocoħ gılıcıni aliyor, doğri çıħiyor en yuħari gata. Gidiyor bi gapi açiyor baħiyor ki dev bi saltanatnan uzanmiş yatiyor. Devi uyatmadan devin gafasıni kesiyor. Devin boynoni kesdıħdan sora iniyor aşağiya. Bütün gapilari açiyor, diyor ki: "Evine getmek isdeyen getsın, getmiyen burda galsın. Ben devi öldördöm, boynoni kesdım."

Devin o geder hezinesi varmiş, odalari açiyor, hepsıni gösderiyor. Sora çağıriyor gızların bi tenesıni, diyor: "En böyögönöz kimdır?" Diyiler: "En böyögömöz budur." Çağıriyor böyögi, diyor: "Baħ, biz de gırħ gardaşıħ. Hal hekaya beleken bele. Biz çıħmişıħ, gırħ tene baci ariyıħ. Bunnari bulduğumuz takdırde bunnarnan evlenecaħ. Fakat babamızın üç tene nasIħati var. Biz birincisine, ikincisine rasladıħ. Fakat Canpolat'a rasliyana geder gidecaħ. Burdan ayrılmasanız, biz gelişımızde sizi alacaz ve sizinle evlenecağız."

Bunnar söz veriyorlar. Onnar orda galsın, biz gelelim öbür gardaşlara. Aradan gaç gün geçmişse Allah bilir, geliyor gardaşlarına. Gardaşlari ele eyni şekilde, nece bıraħmişsa ele uyuyilar. Muncuħlar gulaħlarında, uyuyilar. Tabi muncuħlari gulaħlarınnan tek tek çıħariyor. Çıħardıħdan sora bunnari uyandıriyor. "Gaħın, ne uyuyisiz? Artıħ gün, güneş nereye çıħmiş, gaħın yolomoza devam edelim." Bunnar uyaniyorlar. Diyorlar ki: "Hani noldi? Sen bize bele dedin, babamız bele demiş; baħ heç bişi olmadi." "Tamam gardaşım, bele dedım, heç bişi olmadi" diyi.

Yüklerıni yükledıħdan sora yollarına devam ediyorlar. Az gidiler, çoħ gidiler, ele sanilar tez gidiler. Dereleri sel gibi, tepeleri yel gibi, Hamza Pehlivan gibi, yiyıp içeraħ, gonop göçeraħ... Efendım, günün birinde bu Canpolat dediğımız bu devin mesgenıne ulaşiyorlar. Baħiyorlar ki nece bi gale. Uçsuz, bucaħsız bi gale. Ele bi baħçesi var ki insan gıymiyor baħsın. Her terefi möhrenen çekilmiş. Bunnar gapiya geliyorlar. baħçeye girecaħlar tabi. Mirza Mehmet gardaşlarına diyor ki: "Gelin vazgeçelim, üzerinde yaziyor işde, Canpolatın mesgeni, Canpolat galesi. Biz bu işden vazgeçelim. Babamızın nesIħeti vardır, vazgeçıp gidelim."

"Yoħ, bu gapiyi gırıp içeri girecağız" diyorlar. Gapiyi gıriyorlar, giriyorlar baħçeye. baħiyorlar ki, ele güzel bi sufra gurulmuş ki, uci bucaği bellısiz. Sufranın üzerında guş süti esgik deyil. İsdedikleri yemek, isdedikleri, meyve, isdedikleri çerez... Ne isdesen burda var. Bunnar buni görönce diyorlar: "Hemen başliyalım." Bu adada pilav da var tabi. Ama babalari demişdi: "Canpolat'in pilavıni yemeyin." Tabi Mirza Mehmet, gine gardaşlarına diyor: "Gelin gardaşlar vazgeçelim. Babamızın bize nesIħeti var, Canpolat'in pilavıni yemeyin dedi. Biz buni yersek belki başımıza bi iş gelir."

Bunnar dinnemiyorlar. Sufranın başına otoriyorlar, gaşıħlari ellerine aliyorlar, başliyorlar pilavi yemeye. Bu arada Mirza Mehmet baħıp dinniyor. Bi baħiyor ki bunnar devam ediyor, o da mejbur galiyor, başliyor o da yemeye. baħiyor ki bi ses geldi. Ele bi nağra sesi geliyor ki, yer yerinnen oyniyor, her teref sallaniyor. Zelzele gibi. Bunnar, gaşıħlar ellerinde doniyorlar. Fakat Mirza Mehmet, heç dinnemeden, heç sese gulaħ vermeden pilavi yiyor. Diyer gardaşlar gaşıħ ellerinde doniyorlar. Mirza Mehmet devam ediyor. Bu, tekrar nara atiyor, bağıriyor. Mirza Mehmet gine dinnemiyor, gine gaşıħliyor pilavi. Üçünci nara gine geliyor.

Diyor: "Ey insanoğli! Yeme Canpolat'in pilavıni." Tabi bu gine dinnemiyor. Canpolat o anda geliyor. Goca dev. Elıni atdıği gibi Mirza Mehmet'i guş gibi galdıriyor, galaya götöriyor. Diyor: "Ya insanoğli! Ya Mirza Mehmet! Babanın lafıni dinnemedin, Canpolat'in pilavıni yedin. Seni öldörmiyecam, seni zindana atacam" diyor. Mirza Mehmet: "Ya Canpolat! Ben hayatda canım sağ galdıkca beni öldöremezsen. Ben seni öldöröröm. Beni sağ bıraħma" diyor. Canpolat tutiyor buni zindana atiyor. Goca deyirman daşıni bunun üsdüne gapatiyor.

  • Bir hafda, on gün orda galiyor. Canpolat gidıp diyor ki: "Ya Mirza Mehmet! Nasılsın?   
  • "İyiyim."
  • "Ben seni bele aç susuz öldöröröm. Gel inat etme, töbe et Canpolat'ın pilavıni yemekden, Canpolat'ın canıni almakdan. Ben de seni azat edeyim" diyor.
  • Mirza Mehmet de: "Ben sennen vazgeçmem. Sen benım gardaşlarımi dondormuşsun. Öli şekildeler."
  • "tek bi şartım var. Eyer benım bu şartımi yerine getirirsen seni azat ederim. Filin boynozona da getsen elimnen gurtulamazsın."
  • "Ya mel'un! Söle baħım senın şartın nedır?"
  • "Bana dünya güzelıni getirecaħsın."
  • "Ben dünya güzelinın yerıni bilmem. Ben nerden getirim?"
  • "Ben sana diyecam nerde oldoğoni. Eyer buni getirirsen, senın de canın gurtulur, gardaşların da gurtulur."
  • "Peki, söle baħım."
  • "Ya Mirza Mehmet! Bu garşi dağlari göriyor musun? Bu garşi dağlari geçeceksin. Önöne bi ırmaħ çıħacaħ. Irmağın genişliyi otoz arşındır. Irmaği da geçeceksin. Yol vermez sana, ama geçeceksin. Nasıl geçersen geç. Bi ormana rasliyacaħsın. Bu ormanda yamyamlar var. Bu yamyamlari da geçeceksin. Artıħ nasıl geçersen geç. Yamyamlardan sora önöne bi hasbaħçe gelecek. Bu hasbaħçede dünyada Allah ne yaratmişsa, her türde isdersen meyve var. O meyvelerin arasında bi havuz var. Bu havuz, dört terefden şariltınan aħar. Bembeyaz su aħar, havuzda geybolor. Bu havuzun içinde bi ağaç var, bi çınar ağaci var. O ağaci sökeceksin. Sağında bi gapi var. O anaħdarnan o gapiyi açacaħsın, içeriye gireceksin. Tekrar ikinci bi gapi gelecek. O gapiyi da açacaħsın. baħacaħsın ki bi oda. O odanın içersinde bi gız var. Gonoşmadan, duvağıni açmadan, heç bi şey sölemeden o gızi omozona alacaħsın. Omozona alıp dönende çeşitli sesler gelir, bağırırlar sana. "Ha tutun! Ha vurun! Ha kesin!.." derler. Arħana baħmiyacaħsın. Arħana baħdığın zaman bitersin. Ne bana gavuşabilirsin, ne de kendin gurtarabilirsin. Gardaşların da burda ölör. Ona göre."

Artıħ tabi gardaş, ciger... Otoz dokoz tene gardaş orda, o şekilde. Cenabi Allah'a sığınaraħ yola düşiyor. Az gidi, çoħ gidi, azıni çoħoni Allah'dan başga kimse bilmez. Bu, dağlari geçiyor. Bi çöle rasliyor. Uçsuz bucaħsız bi çöl.  Çölön ortasında baħiyor ki, bi tenesi bele döniyor, sağa sola goşiyor, feryat ediyor. Gidiyor bunun yanına, baħiyor ki saçi sakali birbirine garişmiş bi insan döniyor orda. Diyor ki: "Ya ıħdiyar derviş, bu şekilde senın ħalın nedır? Niye goşdoriyorsun? Bu çölön ortasında ne yapiyorsun? Senın derdın nedır?"

  • Diyor: "Ya yolci, sorma, benım derdım büyükdür. Senın ne işine lazım. Çek get işan. O ki sen menım derdıme çare bulamazsan."
  • "Iħdiyar söle, Allah büyükdür. Derdıni sölemiyen derman bulamaz. Belki bizden bi çare olor."
  • "Gel evladım, madem isdiyorsun gel benımle bereber."
  • Iħdiyar öne düşiyor, Mirza Mehmet bunun peşine düşiyor. Ordan epey uzaħlaşdıħdan sora ormanın kenarında bi gulibeye geliyorlar. Giriyorlar içeriye.
  • Adam soriyor: "İsmin nedır deliganni?"
  • "Benım ismin Mirza Mehmet'dır" diyor.
  • "Nereye gidiyorsun deliganni?"
  • "Vallahi başımi almişim, bi terefe gidiyorom. Beni bıraħ, sen gendi halınnan bana bişiler söle. Senın ħalın nedır?"
  • "Oğlom, her halde benım getdığım yola sen gidiyorsun. Sen de benım şeyime düşeceksin buralara getdığın için."
  • "Vallah hal mesele bele. Ben Canpolat'a rasladım. Canpolat beni gönderiyor dünya güzelinın peşine."
  • "Oğlom, bellidır belli. Bu yerden geçdiyine göre. Ben bu yoldan geldım geçdım, başıma bunnar geldi. Cenabi Allah'dan dilerim, benım akibetim senın başına gelmesın.. En eyisi gel otor, madem buraya gelmişsin, ben sana bi iki şey söyliyeyim. Sen dön get, bele gel."
  • "Ya Iħdiyar, nedır?"
  • "Oğlom, dön get geri Canpolat'a. De ki: Bana bi vesayit ver, ya bi at ver. Ben ona göre gideyim. Onon üç tene ati vardır. Birisi yer ati, birisi bulut ati, birisi de yıldırım ati. Bunnarın üçi filan yerde bağlidır. Bi tavlada gapalidırlar. O, sana çeker der ki, mesela bulut atıni, yer atıni gösderir. Bunnardan heç bi tenesıni almiyasin. Eyer binebilirsen yıldırım atına bin ki, o sana gavuşmasın. Diyerlerine binersen o sana gavuşur, seni öldörör. Ama, sennen bi ricam var: Eyer ki getirirsinse, ben sağ galırsam, burda bana raslarsın ki, sen ver Allah’ın ħetırıne, Allahıni seversinse onon yüzüni bana gösdermeden getme. Ben bi kere onon yüzüni göreyim. Onnan sora ölöm Allah’ın emridır."

Mirza Mehmet, bunun sözi üzerine döniyor. Galeye döniyor. Gidiyor gızlice atların yerıni öğreniyor. Tabi Canpolat buni izliyor, göriyor. Sesleniyor: "Mirza Mehmet, niye getmedin döndön?" Mirza Mehmet: "Ya Canpolat, getdım getmesine, fakat yayan gidemedım. Bana vasıta gerek." Canpolat diyor: "Doğri söyliyorson. Ben burda söledım sana. Ben sana at peydaħ edeyim, ele get. Geri döndüyüne eyi etdin. Otor burda, ben sana at getirim." Bu gidiyor, bulut atıni çıħariyor. Getiriyor veriyor buna. Ama Iħdiyar, yıldırım atında beyaz bi nişan var demişdi. Canpolat ati getirince ati aliyor, vedalaşiyor, ata binıp gidiyor. Gecenın bi zamani oliyor, garannıħdan isdifade döniyor geliyor tavlaya. Ati deyişdıriyor, öz yanında yıldırım atına biniyor, yola düşiyor. Bi insanın beş günde gideceyi yoli bu atla bi günde gidiyor. Geliyor Iħdiyara gine rasliyor. 

Iħdiyar: "Oğlom getırdın mi?" diyor. "Getırdım" diyor. Iħdiyar ati yoħliyor, baħiyor ki, yer atıni getirmiş. Şaşırmiş, yer atıni almiş. Iħdiyar, nasıl görör görmez: "Oğlom sen yetişemiyeceksin. Yine bu kafir sana yetişecek. Sen yannişlıħnan yer atıni getirmişsin. Yıldırım ati galmiş. Ama heç durma, bekleme, get. Her nereye gidersen get. Önöne gelen şeylerden, o sana saydıği şeylerden hangisi varsa, oralardan geçdiyin zaman sakin olmiya olmiya onnara gabalıħ edesen. Ne söleser yapasan. Sana yol vereler geçesen."

Velhasili uzatmiyalım, Mirza Mehmet yola düşer. Irmağa raslar. Tabi altında bu at oldoği için bu ırmaği rahatlıħnan geçer. Uçaraħ geçer. Gelir ormana. Ormanda bu yamyamlara rasliyor. Yamyamlar buni tutiyorlar. Götöriyorlar, gendilerine padişah ediyorlar. İçlerinnen birisi ile evlendıriyorlar buni.

Bunnarın eyaħlari yoħdor. Bunnarın bazilari geyiş bacaħlidır. Damar yoħ, gemik yoħ eyaħlarında. Bazilari meymuna benzer, bazilari heyvana benzer yamyam. Bunnar toplaniyorlar. Buna hepsi secde ediyor. Bu, bunnardan gurtulmaħ için çeşitli şeylere başvuriyor.. Tabi evlenmeyi gabul ediyor. Bunnarın getırdıği gıznan evlendikden sora bunnar diyorlar: "Evlendise getmez." Bi gün gıza diyor ki: "Beni gezdır. Sizin elemınızi, sizin memleketınızi, sizin yapdığınız şeyleri gezdır görelim. Sizin buralarda denız, irmaħ yoħdor?" Gız buni gezdıriyor. Götöriyor buni denıze. Goca bi denız. Bu denızi gördükden sora geliyor, başliyor gabuħ soymaya. Ağaç topliyor. Ağaçlardan, gabuħlardan gendisine gayıħ yapiyor. Sal yapiyor. Bu salın üzerine binerek onnardan gaçiyor. Gurtuliyor. Bi giyiya çıħiyor. Gidiyor bi ormana. baħiyor ki bi avci. Yaşli, ıħdiyar, pir-i fani bi avci.

  •  Avciya soriyor: "Sen nesin, gaç senedır burdasin?"
  • Avci diyor: "Ben avciyim, senelerdır ben burdayım. Peki, oğlom sen nereye gidiyorson?"
  • "Vallahi hal mesele beleyken bele."
  • Avci da: "Bellidır oğlom bellidır. Sen bunun peşine gidiyorson. Fakat sana bişi söliyeyim. Allah’ıni seversense, getirisinse, bana raslarsın sa, oni bana gösdermeden getme. Gıyemetde elim senın yaħanda olor."
  • "Tamam dede. Peki nereden gidilir?"
  • "Oğlom baħ bele gidecaħsan."

Uzatmiyalım hekayati. Velhasili, Mirza Mehmet bi daha açıliyor. Avcinın tarif etdiyi şekilde çıħiyor dağa. baħiyor ki bi orman. Bağ, baħçe, güzel bi vadi göröniyor. Oraya doğri hareket ediyor. NIħayet geliyor baħiyor ki, bi baħçe. Allah ne yaratmişsa içinde var. Diyor: "Tamam, benım şey yapdığım yer burasi."

Ama o yer ati vardi ya, o ati yamyamlar yemişler. Gidiyor o hasbaħçeye giriyor. Gidıp o havuzi buliyor. baħiyor ki havuzun içersinde bi çınar ağaci var. Her dört terefden sular aħiyor bu havuzun içersine. O geder güzel aħiyor ki, insan gıymiyor baħsın. Suya baħiyor, turna gözi kimi. İçersine baħiyor, heç bi terefden delik yoħ. Aħan su havuzda geyboliyor. Bu gece orda galiyor. Sabahın gaħiyor, namazıni gıliyor, Allah'a duva ediyor, Allah'a niyaz ediyor. Cenabi Allah’ın hikmeti, o anda baħiyor ki, bi çüt güvercin geldi, çınar ağacına  gondi. Başladilar orda ötmeye. Buni görmiyorlar, bu gızlenmiş. Bunnar dile geliyorlar. Allah bunnara dil vermiş, bunnar gonoşiyorlar.

Gendi gendilerine diyorlar: "Biliyorsun, Dünya Güzelinın gapisının anaħdari bu çınar ağacının altındadır. Biri gelecaħ, Mirza Mehmet adında biri, bi padişahın oğli. Gelecaħ, buni çıħaracaħ. Dünya güzelıni götörecaħ." Ötekisi de diyor: "Nasıl götörecaħ, anaħdari bu çınar ağacının altınnan nasıl çıħaracaħ? Buna ne guvet çatar? Bu ağaci sökmek ele bi meseledır." Güvercinner baci gardaşmişlar. Diyi: "Şimdi men çırpındığım zaman, teleyimnen bi tek tel düşecaħ. Eyer gafasıni çalışdırisa, geldıği zaman bu telegi bulabilirse, işıni golaylaşdıracaħ."

"Nasıl?"

"Telegi alacaħ, bu havuza vuracaħ, havuz guriyacaħ. Mirza Mehmet girecaħ havuzun içine, burda iki rekat namaz gılacaħ, Allah'a duva edecaħ. Bu havuz, ikiye bölönecaħ. İkiye bölöndükden sora bu çınar ağaci düşecek. Çınar ağaci düşer düşmez, gendiliyinde bunun altınnan çıħan gutinın içersindedır anaħdar."

Mirza Mehmet bunnari duyiyor. Bunnar getdikden sora gidiyor, telegi aliyor. Havuza süriyor, havuz guriyor. Yenıp havuza iki rekat namaz giliyor, Allah'a duva ediyor. Havuz, aniden ikiye bölöniyor. Çınar ağaci devrüliyor. Bu, gutiyi elıne alır almaz, Canpolat yetişiyor. Yıldırım atıni almiş ya. Yalnız, güvercinner getmeden önce diyorlar ki: "Bu, gutiyi aldıği zaman gafasıni çalışdıra ki, kimse bunun elinnen almiya, buna saħıp olabile." Canpolat diyor: "Ya Mirza Mehmet, gutiyi bıraħ! Seni öldöröröm." Mirza Mehmet de:  Canpolat diyor: "Madem bıraħmazsın, ben burda bekliyem, beni öldörme. Bu gızi burdan çıħardığın zaman bana gösdermeden getme."

Tabi bu "Ya dişarda galiyor, bekliyor. Bu da döniyor, gapiyi açiyor, içeri giriyor. İkinci gapiyi açiyor baħiyor ki, içerde bi duvahli gız orda otormiş. Yanaşiyor gıza, gızi sırtına aliyor, döniyor. Döndüyi zaman baħiyor ki, ele sesler geliyor ki, Allah gösdermesin. baħiyor ki o dev, dağ parçasi gibi yuvarlandi. baħiyor ki, gutinın içersinde küçük bi serçe, bi guş çırpıniyor. Mirza Mehmet, çek boynomi! baħ tehlikedesin." diyor.

Mirza Mehmet çekiyor guşun boynoni, çekdiyi zaman, dev orda geberiyor. Canpolat geberiyor. Geberirken de diyor: "Ya Mirza Mehmet, muradına  gavuşdun. Dünya üzerinde Canpolat'i öldörecaħ sennen başga heç kimse yoħdi."

Mirza Mehmet yıldırım atıni aliyor, bunnar biniyorlar ata. Diyor: "Benım vedım var, yerine getirecam. Bu yoldan getmem lazım." Ata biniyorlar. İlk önce o avciya geliyorlar. Gızın üzündeki nikabi galdıriyor. Avci, gızi görör görmez, orda can veriyor. Uzatmiyalım hekayati, sora goparırlar gıyameti. Vermiyelim otorannara zehmeti. Bu, kesdırmeden ayni şekilde çöle geliyor. baħiyor ki o ıħdiyar ayni şekilde bekliyor. Geliyor ıħdiyarın yanına, diyor: "Ya derviş, getırdım Dünya güzelıni." "Oğlon, aç yüzüni ben göreyim." Açiyor yüzüni, göriyor. O da orda Cenabi Allah’ın rehmetine gavuşiyor.

Geliyor Canpolat'in galesine. Gardaşlari ayni şekilde donmiş vaziyetde. Gaşıħ ellerinde, pilavin üzerinde donmiş veziyetdeler. Bi baħiyor ki, bi feryat sesi geliyor. Galeyi geziyor, gidiyor zindana. Gulağıni veriyor baħiyor ki, bi insan sesi. Sesliyor: "Sen kimsin? İn misin, cin misin, insan misin, nesin?" "Ya ben-i insanoğli, beni burdan çıħar. Ben de senın gibi insanım. Dev beni buraya atdi. Ben bu zindanda perişan bi vaziyetde galmişim. Bana yiyecek atardi; fakat bu bi gaç gündür bi şey atmadi. Ben perişanım."

Mirza Mehmet gidiyor ati getiriyor. Gapiya ipnen, bi şeylernen bağliyor. Atnan çekiyorlar, adami çıħariyorlar. baħiyor ki, ele guvetli bi insan ki, ecayıp, görölmemiş bi insan. Diyor: "Kimsin, niye geldin buraya?" "Vallah ben Bağdat padişahının oğliyim. Sen ne için gelmişsen buraya, ben de onon için geldım. Ben Dünya güzelinın peşine gidecekdım, beni neletledi, bu zindana atdi. Öldörmedi, ecelin geldiyi zaman ölürsün dedi. Ben iki sene midır, üç sene midır bu zindandayım. Ya Mirza Mehmet! Ben rüyada görmişim, senın adın Mirza Mehmet'dır. Sen filan padişahın oğlısin. Sen Dünya güzelıni getirmişsin. Ver Allah’ın ħetırıne, bana da gösder, ele get." Geli gızın yanına, diyor ki: "Hal mesele bele."

Gız diyor: "Olmiya olmiya beni ona gösderesen. Beni ona gösderirsense sen mağriba, ben meşrebe giderem. O, neletlidır, o insan deyil. Seni gandırmiş, o bi devdır. Benım üzümi gördüyi zaman, ne sen gavuşursun bana, ne de ben gavuşurum sana. Ne sen muradına  erersin, ne ben. Olmiya olmiya beni gösderesen." Mirza Mehmet: "Ben gadının sözöni tutmam, biz erkeyıħ. Biz de gadın sözi tutulmaz." Gız: "O zaman bu gece yat, beni bugün gösderme, bu gece yat, sabah gaħ, gine isdedigıni yap" diyor.

O gece yatiyor. Gece rüyasına babasi geliyor. Diyor: "Ya Mirza Mehmet! Gadının sözi tutulmiyacaħ diye bi şey yoħdor. Gün gelecaħ, gadınnarımızın sözi tutulacaħ. Onon için şimdi bi sefere maħsus gadının sözöni tut!" Sabahleyin gaħiyor. Babasının lafi ħatırına geliyor. Diyor: "Ya Sultan, bu sefer senın lafin geçerlidır." Gidiyor, o şekilde gapiyi açmadan üzerine kilidi vuriyor. Sesleniyor: "Ya mel'un! Sen insanoğli deyilsın, sen neletlısin. Ben sana onon üzüni gösdörmenem."

"Ya Mirza Mehmet, eyer açsaydin, gızın üzüni bana gösderseydin, heyatda heç bi muradına seni gavuşdurmazdım. Ben, Canpolat'ın ikinci veziriyim. Get, Cenabi Mevla bele yazmiş. Sen muradına gavuşdun. Get, gaşıħlari gardaşlarının elinnen tek tek çek." Mirza Mehmet gızi aliyor, geliyor baħçeye. Tek tek gaşıħlari gardaşlarının elinnen topliyor. Hangi gardaşının elinnen aliyorsa, o uyaniyor. Uyandıħdan sora soriyorlar: "Gardaş bu ne haldi, bu ne meseledi?"

Hepsine de diyor: "Siz, bu şekilde, gaşıħlari elınızde, burda donmiş vaziyetde bekledınız. Sız üç senedır bu şekilde bekliyordunuz. İşde babamızın sözöni tutmadığınız için başımıza bunnar geldi. Aha o çölisdanda yatmayın dedıği zaman babamız, biz yatdıħ. Sizin ħabarınız olmadi. Ana o devin gulaħlari. Geldıħ ħaraba kiliseye. Babamız demişdi yatmayın orda da. Biz yatdıħ, başımız bu geldi. Aha o devin burni. Üç senedır de burda, gaşıħ elınızde bekledınız. Birbirınızi uyatdım ki, hepınız birbirınıze şahit olasız, gözönöznen göresiz. İşde benım başıma gelenner de bunnardır. Gaħın gidelim. Ben gırħ baciyi da bulmuşum. Eyer Cenabi Mevla mugaderet etmişse gidıp onnari da alacağız ve babamızın huzuruna gidıp orda dügünümüzi yapacağız."

Bunnar geliyorlar galeye. baħiyorlar gızlar bunnari bekliyor. Orda gırħ baciyi da aliyorlar, doğri geliyorlar babalarının memleketine. Ħabar gidiyor babalarına. Diyorlar ki: "Oğolların geldi, yannarında da gırħ tene gız getirıpler bereberlerinde." Babalari da oğollarının hesretinden beli bükülmiş, sakallari dizlerine tökölmiş. anasi da eyni şekilde. Duyar duymaz fazlasiyle sevüniyorlar. Dünyalar onnarın olmiş gibi. Vezir, vüzera sesleniyorlar. Bunnarın gırħ gün, gırħ gece davullari çalıni, pilavlar yiyili. Bunnarın düyünneri yapıli. Gırħ baciyi oğlannara nikahliyilar tek tek.

Onnan sora Dünya güzeli diyor ki: "Beni almiyacaħsın. Sız vedetdiyınız gırħ baciyi buldunuz. Bunnar, sizin helalınızdır. bıraħ beni, ben gendi yoloma gideyim." Mirza Mehmet: "Yoħ, seni bıraħmam" diyor.

Gidiyor babasının yanına. Diyor: "Baba, hal mesele beleyken bele. Bana musade edersinse, ben bu geder eziyet çekdım, bu geder başıma olaylar geçdi. Senın lafıni ben dinnedım, gardaşlarım dinnemedi. Sen de bu sefer beni dinniyeceksin. Beni bu Dünya güzelinen nikahla." Babasi gabul etdi, dedi: "Madem oğlom sen beni dinnedin, oni da sana Allah’ın emrinen nikahliyam."

Onnari da evlendırdi. Onnar erdiler muratlarına, biz de gelelim buraya. Cenabi Mevla terefınden göyden üç tene elma düşdi. Birisıni ben yedım, birisıni Sadıħ yedi, birisi de.... Canım dinneyicilere verelim. Bu da burda olson bitsın.

  • Kaynak Kişi: Sadık ZÜMRÜT, Edremit, Van, 1963, Ortaokul mezunu, Memur (Bu derlemeler, 20.9.1994 ve 22.10.1994 tarihlerinde, Edremit'te, Sadık Zümrüt'ün evinde yapılmıştır.) (ÖNAY, Yılmaz (1995), Van Masalları Üzerine Bir Araştırma, Van: YYÜ Sosyal Bilimler enstitüsü - Yayınlanmamış Doktora Tezi,  s. 286–299)
  • Kaynak: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa:126
Görüntülenme Sayısı : 1611    Eklenme Tarihi : 26 Haziran 2018 Salı    Güncellenme Tarihi : 11 Ocak 2022 Salı