Kalecik, Van Erciş yolu üzerinde merkeze bağlı küçük bir köydür. Köyün ortasında görenlerin değişik nesnelere benzettikleri biri büyük, diğeri küçük iki kaya vardır. Van’da anlatılan taş kesilme efsanelerinden biri işte bu iki kaya ile ilgili anlatılan efsanedir.
Köyün en yakışıklı delikanlısı aynı köyde yaşayan güzel bir kıza âşık olur. Ancak âşık olduğu bu kızın güzelliği sadece dışındadır. Dışı ne kadar güzelse içi de o kadar çirkindir. Taşa baksa taş yarılır, dokunduğu ağaç kurur, nazar ettiği canlı cansız her şey zarar görür.
Gönül ferman dinlemez derler ya, işte bizim delikanlı böyle bir kıza âşık olur. Kıza onu çok sevdiğini, evlenmek istediğini söyler. Zalim kız fırsatı kaçırır mı? Önce delikanlıyı kendine bağlar, ardından etmediğini bırakmaz. Genci canından bezdirir. Kızın nasıl biri olduğunu geç de olsa anlayan genç, zor bela kızdan kurtulur. Köyden başka bir kızla evlenir. Bu evlilikten bir oğlu olur.
Zalim kız, gencin başka biri ile evlenmesini bir türlü hazmedemez. Zalimliğine zalimlik, kinine kin katar, kötü büyüler yapan bir cadıya dönüşür. O kadar tehlikeli bir hale gelir ki, köyde ne huzur kalır ne de dirilik düzen. Özellikle kötülüklerine dayanamayarak onu terk eden ve başka biriyle evlenen delikanlıya dünyayı zindan, hayatı zehir etmek ister. Üzüm bağlarına zarar verir, çiftliklere kurt salar, ekinlerini ateşe verir.
Aradan yıllar geçer, delikanlı yaşlanır, oğlu büyür, yakışıklı, yiğit bir delikanlı olur. Evlenme çağı gelen bu yiğide köyün en güzel kızı layık görülür. Kız istenir, söz kesilir, düğün günü kararlaştırılır.
Can çıkar, huy çıkmaz derler ya. Cadı kadın için intikam zamanı gelmiştir. Kendisiyle değil, başkası ile evlenen kişinin oğluna verilecek zarar babasının canını yakacaktır. Hain planını yapar ve uygulamaya koyar.
Fırtınalı bir günde gencin sevgilisinin kılığına girerek onu ormanlık, göle yakın bir yere çağırır. Genç, sevgilisini görebilmek için fırtına boran demez, buluşma yerine gider. Buluşacakları yer Van Gölü kıyısıdır. Genç, kumsalda sevgilisini bekler. Tam o sırada cadı bir büyü daha yapar, gölün dalgaları büyür, büyür, metrelerce yükselir; kumsalda sevdiğini bekleyen genci yutar. Zavallı genç feryat ede ede sularda kaybolur gider.
Oğlunun geri dönmediğini gören baba oğlunu aramaya çıkar. Her tarafı arar, gördüklerine sorar, soruşturur, ama nafile... Cadı kadın aklına gelir. Eğer oğlunun başına bir hal gelmişse bu cadının işidir der ve cadının kapısına dayanır. O güne kadar cadının her kötülüğüne, zulmüne ses çıkarmayan ve Allah’tan hep sabır vermesini dileyen bu iyi adam, cadıya oğluna ne yaptığını sorar. Cadı zevkle oğlunu ve sevdiği kızı öldürdüğünü söyler.
Yüreği evlat acısıyla yanan baba, ellerini semaya kaldırır: “Allah senin gibi taş kalpli bir cadının kalbini hakiki bir taşa çevirsin” der. Yüreği yanan babanın bedduası Allah tarafından kabul edilir. Cadı yavaş yavaş taşa dönüşür; kalbi de yerinden fırlar, o da taşlaşır.
İşte köyün orta yerinde bulunan o büyük kaya cadının bedeni, önündeki küçük kaya ise onun taş kalbidir. Büyük kayanın üstünde bulunan o büyük delik cadının kalbinin fırladığı yerdir. Hala cadının ruhunu taşıdığına inanılan küçük kayadan yılın belirli günlerinde su akar. Suyun cadının pişmanlık gözyaşları olduğu söylenir. Bu suyun aktığı yerde biten iki yeşil ağaç ise öldürülen iki sevgilidir. Bu iki ağaç hep yeşildir ve hep aynı boydadır; ne büyür ne de çürür.
Kaynak: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa: 143