Kızın beğenilmesi kesinleşince anası oğluna: ''Falanca kızı begendik, sana isteyeceğiz, sen ne dersin? ''diye sorar, Oğlan da: ''Siz beğendiyseniz olur'' diyerek kabullenir. Beğenilen kızın istenmesi kararlaştırılır.
Oğlanın babası, amcası ya da dayısı ve çevrede sözü geçen saygın biri, bir akşam kız istemeye giderler. Kız istemeye gidenlere ''elçi'', elçilerin sözcüsüne de ''elçibaşı'' denir.
Uğurlu sayıldığından, kız istemeye perşembe günün akşamı veya cuma akşamı gidilir. Elçiler giderken bir altın yüzük götürürler. Kız babası, ilk istemede ''he'' derse, söz olarak yüzük verilir.
Kız evine gitmeden önce elçilerden biri, çoraplarının birini ters giyer. Oğlan babası, pantolon paçasının birini çorabının içine koyar, diğerini dışarıda bırakır. Böylece kız evi konukların ne için geldiklerini anlar. Kız, gelenlerin elçi olduğunu anlayınca yanlarında uzun süre kalmaz. Böylece isteme işi daha rahat yapılır.
Hoşbeşten sonra elçibaşı konuyu açar. Ev sahibine: ''Niye sormuyorsun, neden geldiniz?'' der. Kız babası da ''gelene sorulur mu niye geldiniz, hoş geldiniz, safa geldiniz'' der. Elçibaşı; ''Biz Allahın emri Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istemeye geldik der. Bazı şakacı elçiler de: ''Allahın emri, Peygamberin kavliyle iki elimi pisleyip yakana yapışmışım, seninle dost olacağız'' derler. Elçinin bu sözüyle, istediklerinde ne kadar kararlı olduklarını şakacı bir dille anlatırlar.
Kız babasının kızını evlendirmeye niyeti yoksa: ''Kızımız küçüktür, önünden ablası vardır, bizde evlendirilecek kız yoktur'' der. Elçilere acı kahve ikram edilir. Konuklar yolcu edilirken kız babası ' Bir daha bu niyetle kapıma gelmeyin'' derse, kızın verilmeyeceği kesin demektir.
Kızını evlendirmeyi düşünüyorsa:''Bakalım hayırlısıysa, kısmetse olur, niyetinizi tazeleyin'' diyerek elçileri yolcu eder.
Bu arada kız tarafı, oğlan evi hakkında araştırma yapar. Ailenin gelir durumunu, saygınlığını, kaynananın geçinilebilir biri olup olmadığı, oğlanın huyu, kötü alışkanlıkları soruşturulur. Ailenin büyüklerine, yakınlara danışılır, tartışılır verme kararı alınır.
Aradan birkaç gün geçince oğlan tarafı yeniden elçi gönderir. Kız evinin, gelenlere güler yüzlü davranması, kızın verileceğini gösterir. Ancak kız babası vermeye niyetli de olsa, elçilere kesin ''he'' demez. Kendini ve kızını ağırdan satar. "Düşünelim, büyüklerimize soralım'' der. Üçüncü kez gelen elçilere kız babası ''he'' diyince, kız ve oğlan tarafı sevinçle birbirlerine sarılır, hayırlı uğurlu olmasını dilerler. Tatlılık olsun diye şerbet içilir. Böylece söz verilmiş olur. Buna ''ihral'' (ihrar) verme denir.
İhrar verildikten sonra, elçibaşı getirdikleri yüzüğü kız tarafına verir. Kızın ağabeyi yüzüğü kıza götürür (Kızın erkek kardeşi yoksa, amca çocukları veya dayı oğulları düğün oluncaya kadar ve düğün bitinceye kadar erkek kardeşin görevini üstlenir). Kız ailesinin verdiği karara uymak zorundadır. ''İstemem'' dediğinde, babasının: "Babanın sözünü dinlemeyen evlat bana lazım değil!'" diyeceğini bilir. Yüzüğü parmağına takar.
Yüzüğü götüren kimse gelir: ''Gözünüz aydın, yüzüğünüz kabul oldu'' diyerek oğlan tarafına müjdeler. Elçiler ona bahşiş verir. Oğlan babası, gelinlerini görmek istediklerini bildirir. Kız içeri girmeden önce oğlan odadan çıkar. Arkasını dönmek büyük saygısızlık sayılır.
Söz kesildiği gece, kız babası oğlan tarafından bazı takılar ''amanetler'' ister. Bu takılar genellikle, altın yüzük, altın küpe, iki sarı lira, bir beşibirlik ve gümüş kemer olur. O gece muhabbet edilir, dostluk pekiştirilir. Sabah konuklara pişi ve bal ya da pekmez ikram edilir. Gelin onlara hizmet eder. Pişiden hısım akrabaya da gönderilir.