ŞAHBAĞI EFSANESİ
On yedinci yüzyılda Van kalesini muhasara eden Şah Abbas, üst surlarla çevrili olmasından dolayı kaleyi ele geçirememiş, muhasaranın uzun sürmesiyle otağını kaleyi karşıdan gören Köprü Dağları’nın karşısına kurmuştur. Muhasara o kadar uzun sürmüştür ki, Acemlerin burada kurmuş olduğu bağlarda üzümler yetişmiş meyve verir olmuş, bu sebeple buraya da “Şahbağı” adı verilmiştir.
Muhasara devam ederken kelede erzak tükenmeye başlamış. Buna rağmen Kale Beyi kaleyi sonuna kadar savunmaya kararlıymış.
Günlerden bir gün yaşlı bir kadın Kale Beyi’yle görüşme arzusunun olduğunu ve kendisiyle görüşmek üzere huzura çıkmak istediğini dile getirmiş. Nöbetçiler de kadının bu dileğini yerine getirip onu beyin huzuruna çıkarmışlar.
Yaşlı kadın: “Beyim, görüyorum ki İran şahı kaleyi muhasara etmiş, kalede erzak da azalıyor. Eğer emir buyurursan beni kaleden çıkarsınlar, İran şahının otağına gideyim ona çok değil bir iki kelam edeyim.” demiş.
Kale Beyi buna razı olmamış ama kadın da: “Beyim kadının fendi erkeği yendi, benim de şaha bir fendim var, ne olur bana müsaade edin” diye yalvarmış.
Kale Beyi bu sözler üzerine kadını kıramayıp: “sen bilirsin, kötü bir şey olursa buna ben sebep olmak istemem” demiş.
Yaşlı kadın huzurdan ayrılırken Kale Beyi’nden son bir dileğinin olduğunu ve kendisi kaleden ayrıldıktan sonra kalenin şimal(güney) tarafından, yani şahın otağının bulunduğu tarafa kireç tozlarının burçlardan aşağı dökülmesini istemiş. Kale Beyi bu işe pek bir anlam verememişse de kireç dökmeleri için adamlarına buyrukta bulunmuş.
Geçimini sütüyle sağladığı keçisini ve bir bakraç yoğurdu yanına alarak yola koyulan kadın şahın yanına varmış ki ne görsün, içeri girmenin imkânı yok. Nöbetçiye çok yalvarmış; ağlamış, inlemiş, onlardan merhamet dilemiş ve nihayet şaha haber vermelerini sağlamış. İran Şahı da onu kabul etmiş. Yanına çıkarmışlar. Şah ihtiyar kadını görünce: “Buyur bir isteğin mi var” diye seslenmiş.
Kadın: “Hayır şahım, şükür olsun ki bir isteğim yoktur. Sana hediye olarak keçi ve bir bakraç yoğurt getirdim. Az ise çoğa kabul et, imkânlarım bu kadar” demiş.
Şah bu hediyeleri neden getirdiğini sormuş. Kadın anlatmış: “şahım, bizde adettir; çok kalan misafire az da olsa çok da olsa bir hediye götürürüz.”
Bu sözler şahı çok memnun etmiş. Beraberce otağı gezmeye çıkmışlar. Dışarı çıkıp Van Kalesi’ni görünce şah çok şaşırmış. Çünkü burçlardan aşağı beyaz bir şeyler dökülüyormuş. Şah kadına dönerek: “Burçlardan aşağı dökülen nedir?” diye sormuş.
Kadının beklediği an da bu anmış. Şaha şöyle bir dönüp çok önemsiz olaymış tavrı takınarak: “Onlar mı, onlar undur şahım” demiş.
Şah biraz daha şaşırmış ve tekrar sormuş: “Ne unudur bu?”
Kadın kayıtsızca başını sallamış: “Şahım kalede o kadar çok erzak var ki, unlar vaktinde yenilmediğinden bozulup acıyorlar. İşte bu dökülen de bu acıyan unlardır. Kale Beyi de o acıyan unları dışarı döktürüyor.” demiş.
Bunun üzerine şah düşüncelere dalmış. Şahın bu düşünceli halini gören kadın: “şahım ne düşünüyorsun öyle?”
Şah ensesini kaşıyarak cevap vermiş: “Hatun ne düşüneyim. Bu düşünce başka düşünce. Demek kalede bu kadar erzak var ha! Bu kaleyi zor zapt ederim.”
Kadın şahın elini öpüp keçisini ve yoğurdunu orada bırakarak otağdan ayrılmış. Doğruca kaleye gelerek durumu Kale Beyi’ne anlatmış. Şah otağını kaldırarak İran’a gitmiş, kale de muhasaradan böylelikle kurtulmuş.
Şimdi o üzüm bağının olduğu köye Şahbağı (Beyüzümü) denilir. Halen Van şehir merkezine bağlı bir köy olan Şahbağı, üzüm bağları ve günümüzde pek görülmüyor olsa da bu üzümlerden elde edilen şaraplarıyla bilinir.
KAYNAK: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa: 142