­ UZUN MEHMET | Kültür Portalı

Uzun Mehmet - Zonguldak

Hikaye

Tarih 8 Kasım 1829, evde Uzun Mehmet’e: "- Unumuz pek azaldı. Değirmene git de biraz buğday öğüt" dediler. Uzun Mehmet, gönlünde ve kafasında yanıcı kara taş, önünde buğday çuvalları yüklü eşeği ile köyün yakınındaki Köseağzı Değirmeni’ne gitti. Gördü ki değirmen kalabalıktı. Sıraya girmesi lazımdı. Bu arada boş duracak değildi ya. Çevresinde yanıcı ve kara bir taş kömürü aramaya başladı. Neyren Deresi’nin daha yukarı kesimlerden sürükleyip getirdiği moloz yığınları arasında bir takım taşlar gördü. Acaba bunlar, subayların gösterdikleri kömürler miydi? Kara taştan topladı. Eline aldığı parçaları evirdi çevirdi, umutları tazelendi. Birkaç parça karataşı seçip; değirmene gelerek, kimseye sezdirmeden, yamakta olan ocağa attı. Heyecanlıydı. Acaba ne olacaktı? Taşlar yanacak mıydı? Yoksa şimdiye kadar olduğu gbi gene boynu bükülecek miydi? Bütün dikkati ile ocağı gözlüyordu. Aradan biraz zaman geçmişti, sevinçle: "-Tamam, buldum, buldum" diye bağırdı. Ocağa attığı taşlar Uzun Mehmet’in aradığı taşlardı. Ne de güzel yanıyordu. Bunlar günümüzün taşkömürü idi. Değirmende bulunan diğer köylüler olan bitenden habersiz: "-Ne oldu Mehmet? Neyi buldun?" diyerek çevresine dizildiler. Kendisini toparlayan Uzun Mehmet: "-Canım bulduğum bir şey yok. Herhalde rüya görüyordum" diye cevap verdi. Sırrını saklamak istiyordu.

Takvim yapraklarının 8 Kasım 1829 tarihini gösterdiği böyle bir günde Neyren Deresi’nin Köseağzı çevresinde kömürü bulan Uzun Mehmet sırası gelip buğdayını da öğüterek eve döndü. Kömürü bulmasına bulmuştu ama, bu parçalar nereden gelmişti. Asıl önemli olan kömür damarlarını bulmaktı. Kömür damarları nerede olabilirdi? Sabahı dar etti. Erkenden kazmasını ve küreğini eşeğine sardı. Köseağzı dolaylarına geldi. Bir gün önce kömür parçalarını bulduğu yerden başlayarak daha yukarı taraflara doğru yürüdü. Gördüğü siyah bir toprak kesimine kazmayı vurdu. Kopardığı parçaları inceledi. Bunlar bir gün önce Köseağzı Değirmeni'nde ocağa atarak yaktığı kömürlerin ta kendisiydi. Kömür damarlarını bulmuştu. Uzun Mehmet kazmasını salladıkça kömür parçaları elmas gibi parıldayarak ayaklarının dibine toplanıyordu. Sevinci sonsuzdu. Subayların kulağına soktukları “En büyük vatan görevi” de gerçekleşiyordu. Kazıp çıkardığı kömürleri zevkle torbalarına doldurdu. Geç vakit eve döndü. Uzun Mehmet gözlerini artık İstanbul’a çevirdi. Askerliği sırasında büyük önemi hakkında çok şeyler dinleyip, işittiği kömürü İstanbul’da bulunan subaylarına ulaştırma gerekti. Ama önü de kıştı. İstanbul’a ancak günlerce yürüyerek gidebilirdi. Kış kıyamette yollarda donup kalabileceğini düşündü. İçi buruklaşarak ilkbaharda gitmeye karar verdi.

Sabırsızlıkla beklediği 1830 yılının ilkbaharı geldi. Heybesine doldurduğu kömürleri sırtına vurarak Alpalı-Akçakoca yoluyla gizlice İstanbul’a doğru yol almaya başladı. Günler süren yorucu bir yolculuk sonrası İstanbul’a ulaştı. Askerliği sırasında “-Gittiğiniz yerlerde bu kara taşları arayın. Bu en büyük vatan görevidir” diyen subayları buldu. Heybesinden taşıdığı kara taşları gösterdi. Birlikte gemi yapım ve bakım yerine gittiler kara taşlar incelendi, denendi. İyi nitelikte kömür oldukları anlaşıldı. Uzun Mehmet ve deniz subayları sevinç içindeydiler. Artık gemilerimiz fabrikalarımız ve trenlerimiz öz malımız olan kömürle işleyecekti. Dış ülkelere avuç avuç giden paralarımız kendi ülkemizde kalacaktı. Padişah II.Mahmut’a kömürün bulunduğu müjdelendi. Padişah bu haberden çok memnun oldu. Uzun Mehmet’e o zamanın parasıyla 500 kuruş ikramiye verilerek, ölünceye kadar da 600 kuruş aylık bağlandı. Uzun Mehmet sevinç içinde köyüne döndü.

Uzun Mehmet’e ne oldu ise bundan sonra oldu. O’nun kömürü buluşu, İstanbul’a gidiş ve dönüşü çevrede yayılmaya başladı. Hele Padişah tarafından ikramiye verilip aylık bağlandığı da öğrenilince bir takım kötü insanların kuduz öfkeleri büsbütün kabarmağa başladı. Hacı İsmail Ağa o devirde Ereğli’de Padişah adına hüküm süren fakat alçak yaradılışta bir beydi. Kendisi de kömürü araştırıyor, bir türlü bulamıyordu. Amaç, kömürü bulup Padişaha sunarak Valilik koparmaktı. Ereğli’de kömür bulunur da kendisine duyurulmadan nasıl Padişaha götürülürdü. Öyleyse İsmail Ağa’da yapacağını bilirdi. Uzun Mehmet’ten öç almak için planlar yapmaya başladı. Uzun Mehmet köye dönüşünden bir süre sonra İstanbul’a çağrıldı. İstanbul’dan yanına adamlar katılacak, birlikte Kesteaneci Köyü’ne dönülecek ve Uzun Mehmet bulduğu kömür damarının yerini onlara gösterecekti. Karanlık geleceğinden habersiz bulunan bu temiz ve saf köylü çocuğu Uzun Mehmet, bu amaçla tekrar İstanbul’a gitti. İstanbul’da Leblebici Hanı’nda kalmakta iken alçak Ereğli Beyi İsmail Ağanın gönderdiği iki hain haydudun kir elleriyle boğularak öldürüldü. “En büyük vatan görevi”ni yerine getiren, günümüzün KARA ELMAS’ı taşkömürü dediğimiz maden kömürünün bulucusu Uzun Mehmet böylece onun ilk şehidi oldu. Uzun Mehmet’in bir resmi bulunmadığı için heykeli dikilememiştir. Bunun yerine adına “Uzun Mehmet Anıtı” denilen bir madenci feneri dikilmiştir. Bugün her siyah kömürde Uzun Mehmet’in kara alınyazısı bulunurken, Onun vatan aşkı, yurt ve ulusuna hizmet sevgisi, yanan her kömürde bir kor gibi parlamaktadır.

Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşiv

Görüntülenme Sayısı : 63400    Eklenme Tarihi : 28 Ağustos 2014 Perşembe    Güncellenme Tarihi : 03 Eylül 2020 Perşembe