Erythrai Antik Kenti, İzmir Karaburun Yarımadası’nda, Çeşme’nin Ildırı köyünde yer almaktadır. Erythrai sözcüğünün Yunancada “kırmızı” anlamına gelen “erythros”tan türediği, kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını, ilk kurucusu olan Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro’dan almıştır.
TGA
Kentte yürütülen kazılarda ele geçen bulgular bu yörede İlk Tunç çağından bu yana yerleşimin varlığı göstermiştir. İkinci Kolonileşme döneminde kent Atina Kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindedir. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent, sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği vasileuslar tarafından yönetilir. İon kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katılan kent; Payhagoras’la birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşar ve bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşları ile önem kazanır.
Erythrai, daha sonra Lidya ve Perslerin eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer İon kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün İon kentleri ile birlikte MÖ 334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kargaşalar sonucu birçok defa el değiştiren kent, Pergamon (Bergama) Krallığı’nın eline geçer. MÖ 133’te ise Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve Sibyl (Sibylla, bilici kadın) olarak anılan kadın kâhin Herophile ile ün kazanır. MÖ 1. yüzyılda depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre, Bizans döneminde önemini yitirmiştir.
1366’da Türk egemenliğine girdikten sonra Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar alan yöre; 16. yüzyıldan sonra ise İlderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başlamıştır.
Ören yerinde Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazılarda ilk önce, MÖ 3. yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan akropolün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarılmıştır. Çift diazomalı (seyirci oturma platformları) olan yapının skene (sahne) binasının günümüzde sadece temelleri mevcuttur. Tiyatroya giden yolun girişinde ise Erythrai’de yaşamış önemli bir kişi adına yapılan anıtsal mezar, heroon yer almaktadır.
TGA
Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda bir Athena tapınağına ait kalıntılar bulunmuştur. Tapınak, poligonal (çok köşeli) duvar örgüsünün gösterdiği özelliklere göre MÖ 8. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş, sonraki yüzyıllarda ise farklı eklerle genişletilmiştir. Kullanılan duvar örgü tekniği ve iç mekânda yer alan rampası ile Arkaik Çağ mimarisinin önemli bir örneği olarak kabul edilmektedir. Tapınağın doğu kısmında yapılan kazılarda MÖ 6. ve 7. yüzyıllardan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler ele geçmiştir. Bunlar arasında pişmiş toprak tanrıça figürinleri yoğunluktadır. Tapınak yakınında bulunmuş ve arkeoloji dünyasının ender örnekleri arasında yer alan önemli bir buluntu ise şu anda
İzmir Arkeoloji Müzesi’nde bulunan ve MÖ 6. yüzyıla tarihlenen, uzun elbiseli genç bir kadının/rahibenin tasvir edildiği kore heykeldir.
Kazılarda ayrıca yerleşimin etrafının 5 kilometre uzunluğunda bir surla çevrili olduğu anlaşılmıştır. Surların ilk yapım evreleri MÖ 4. yüzyıl Geç Klasik döneme kadar uzanmaktadır; ancak esas bölümler MÖ 3-2. yüzyılda, Helenistik dönemde yapılmıştır. Özellikle Ildırı-Barbaros karayoluna paralel kesimde yer alan ve yükseklikleri beş metreye varan sur duvarları günümüze kadar iyi korunmuş durumda ulaşabilmiştir.
Erythrai’de ilk kazı çalışmaları 1964-1982 yılları arasında gerçekleştirilmiş olup, ikinci nesil kazı çalışmaları ise 2007 yılında başlatılmıştır.
Kaynaklar:
İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Ankara Üniversitesi Mustafa V. Koç Deniz Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi (ANKÜSAM) web sitesi. Arkeolojik Kazı ve Araştırmalar: “Erythrai Antik Kenti.”