Türk sanatında geniş bir alanı içine alan dekoratif taş işçiliği, başlangıcından bu yana devirlerin üslubuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da ustalıkta yüksek kalitesini her zaman korumuştur. Taş işçiliğinin en güzel örneklerini, Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Devri mimarisinde görmek mümkündür. Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç, dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir.
Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; anıtsal taç kapılarda, şehir, saray duvarlarında, cami, medrese gibi yapıların avlu, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap , minber, çeşme, sebil, şadırvanlarda görmek mümkündür. Geometrik örgüler, geçmeler, bitkisel bezemeler, alçak - yüksek kabartma hayvan figürleri, palmetler en çok rastlanan bezemelerdir. Mimaride kullanılan tuğlalarla da duvarları değişik şekillerde işlemişlerdir. Bu süslemeler daha çok açık koyu renkli tuğlaların geometrik şekillerde yerleştirilmesi ile gerçekleşmektedir. Cami, türbe, kale gibi yapıtların dış duvar örgülerinde güzel örnekleri görülmektedir. Hammaddesi taş olan el sanatı ürünlerinin yapımında kullanılan taşlar, kullanım alanlarına ve yapım tekniklerine göre taş işçiliği; mimaride çeşmeler, mezar taşları, geleneksel mimaride dış cephe ve iç mekan yapımı, süsleme şeklinde görülmektedir. Taş işçiliğinin mimari dışında en çok kullanım alanı mezar taşlarıdır.
Taş işçiliğinde, oyma, kabartma, kazıma (profito), gibi teknikler uygulanmaktadır. Kullanılan süsleme öğeleri; bitkisel, geometrik motifler ile yazı figürleridir. Yüzey üzerine yapılan yükseltme ya da çökertmelere rölyef (kabartma) denir. Alçak ve yüksek rölyef olmak üzere ikiye ayrılır. Yüzey üzerine yükseltilerek yapılıyorsa yüksek rölyef; çökertilerek yapılıyorsa alçak rölyef adını alır. Üzeri işlenebilir malzemeleri şekillendirme. Kabartma, sanat kolları dahil endüstri, tarım ve günlük hayatta da kullanılır. Mimarlıkta kil, alçı, taş gibi işlenebilir malzemelerin yüzeyinde, alçaklı, yüksekli şekiller meydana getirmektir. Kabartma, ışık alan ve almayan yönlerin belirme derecesine ve yüzey şekline göre, alçak, orta yüksek olarak çeşitlenir. Alçak kabartma, yüzeyden çok az ayrılan kabartmalardır. Madalyon, para vb. şeylerde görülen kabartmalar bu şekildedir. Yüksek kabartma, yüzeyden oldukça yükselen kabartmalardır. Şeklin hemen hemen yarısı denilebilecek derecede yüksektir. Rond-bos kabartmalar ise heykele yaklaşır şekildedir. Şekiller satıha alçak taraflarından yapıştırılmış gibidirler. Kabartma olarak yapılmış süslemeler, mimari yapılarda taşa, mermere işlendikleri gibi madenden ve ahşaptan yapılmış eşyalar üzerinde de görülürler. Şamdan, kapı tokmağı gibi madeni eşyalarda, kapı, pencere kanadı, rahle, dolap, çekmece gibi ahşap eşyalarda kabartma şeklinde yapılmış süslemelere çok rastlanır.
Mimari eserlerin dış veya iç cephelerinde yapının görülecek yerlerinde taş veya mermer üstüne kabartılarak yapılmış süslemeler vardır. İnsanoğlunun hayatında önemli bir yer tutan taş, dünyanın oluşumundan beri çeşitli şekillerde bize hizmet etmiştir. İlk akla gelen ifade olarak sağlamlığıyla öne çıkan taş, teknolojinin gelişmesi ile eskisi kadar değilse bile yine de hayatımızda özellikle inşaat alanında önemini korumaktadır. Geçmişte atalarımız yapıları, yolları taş ile inşa ederken, onu sevimli ve sıcak bir şekilde kullanmaya gayret etmiş ve diğer süsleme sanatlarımızda olduğu gibi taşı da oya gibi işleyerek kullanmıştır. Bu şekilde ortaya apayrı bir süsleme dalı çıkmıştır.
Türk süsleme san'atına taşın girmesi Türklerin Anadolu’ya gelişi ile başlar. Orta Asya’da yapı elemanı olarak kullandıkları kerpiç , tuğla ve moloz gibi malzemelerden taşa geçişleri, Anadolu’daki önceki uygarlıkların da kalıntılarının tesiri ve taşın burada bol ve sağlam bir yapı malzemesi olarak bulunması ile artık vazgeçilmez bir inşaat tekniği başlamıştır. Türk sanatkârları, inşaat elemanı olarak kullandıkları taşı süslerken, Orta Asya’daki diğer sanat dallarında kullandıkları süsleme motiflerini, taşta da kullanmaya gayret etmişler, bunu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde daha da geliştirmişlerdir.
Anadolu’daki taş süslemelerinde, kuzey ve kuzey doğuda Kafkas ve Azeri etkisi, güney ve güney doğuda, Suriye’nin Eyyubi ve Zengi eserleri etkisi az da olsa görülür. Sanatımızda çok önemli bir dönem olan 14'üncü yüzyıldan sonra taş süslemeciliğimiz artık kendine has bir tavır kazanmıştır diyebiliriz. Selçukluların Anadolu’da başlattıkları inşaat faaliyetlerinin taş süslemesine yansımasında ilk göze çarpan eserler olarak dini ve sivil yapıların portallerini, camilerin minare, minber ve mihraplarını, kemerleri, eyvanları, tonoz ve sütun başlıklarını söyleyebiliriz. Portaller taş işçiliğinin en güzel sunulduğu muhteşem yapılardır. Mimari eserlerin adeta vitrini olarak niteleyebileceğimiz portallerde, niş dediğimiz girinti, genellikle önce sivri bir kemerle sonra da dikdörtgen bordürlü bir çerçeve ile kuşatılmıştır. Niş içindeki kapı üzeri daha yumuşak,yayvan bir kemerle çevrilidir. Ön cephe olarak sütunceler, küçük nişler ve kabara tarzı rozetlerle, her bir yer oya gibi, dantel gibi işlenmiş olur. Pek çok portalde yazılar da adeta kâğıt üzerine yazılmışcasına muntazam ve estetik olarak şeritler halinde uygulanmıştır.