­
İbrahim Balaban, 1950’lerin içinden çıktığı köy yaşamı ve sorunlarını dile getiren köylü gerçekçiliğinin önemli bir temsilcisi olduğu kadar, bu yılların öne çıkan otodidakt / naif sanatçı topluluğunun da önemli sanatçıları arasında yer almıştır.
 
{BENZERICERIK="Türk Ressamlar"}
 
Balaban Bursa Cezaevi’nde şair Nazım Hikmet’le tanıştı. Onun desteğiyle resim yeteneğini geliştirdi. Felsefe, sosyoloji, ekonomi-politik konularında pratik bilgiler edindi. Ressam, Nazım Hikmet’le geçirdiği yıları Şair Baba ve Damdakiler kitaplarında anlattı. Balabanın ayrıca İz, İzdüşümü ve Dağda Duruşma  adlı kitapları da bulunmaktadır.
 
“Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.” kuramını benimseyen Balaban, ilk sergisini 1953’te İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi’nde açtı. 1959’da kurulan ve burjuva sanatına karşı bir sanat anlayışını benimseyen Yeni Dal Grubu’nun 1961’de açtığı sergiye katılan Balaban, bir eserinden dolayı yargılandı, ancak aklandı. 1968’de Gazi Dergisi’nde yayımlanan bir tablosu da aynı biçimde yargılanma nedeni oldu. 1969’da Adana’da açtığı sergide resimleri saldırıya uğradı. 
 
Dinleti
 
Akademik öğretiler dışında kendine göre bir yol ve üslup bulan Balaban’ın resimlerinde ışık ve renk, tuvalin kendi içinde çıkıyor gibidir. Titiz bir işçiliği, farklı bir hacim duygusu olan Balaban’ın kompozisyonlarında figürlerin donuk duruşları, tablonun bütününü kaplayan arabesk çizgi örüntüsü ile hareketlendirir.
 
Göç
 
Başlangıçta köy ve köylü yaşamını konu edinen resimler yapan Balaban'ın daha sonra destanlar, halk inançları, kahramanları ve söylenceleri ilgisini çekti; 1950’lerde başlayan köyden kente göç, kentteki yaşam koşulları gibi konularda eserler verdi. Resim hayatının son dönemlerinde ise Anadolu erenlerini ve bereket analarını resimledi. Sanatçı hakkında hazırlanmış ve derlenmiş pek çok kitap bulunmaktadır.
 
Kaynak: Ankara Resim ve Heykel Müzesi / Editör Zeynep Yasa-Yaman, Fotoğraflar: Sıtkı Fırat, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012