Tarih boyunca doğuyu batıya ve güneye bağlayan antik yol üzerindeki en önemli kavşaklardan biri olan Han, Hıristiyanlığın ilk barınağı ve Selçuklu ve Osmanlının mola kentidir. Antik Han, bağlantı yolarında Roma ve Bizans kaya yerleşimlerine sahiptir. Han, sadece yakın çevresinin tarihî ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda ilçe merkezindeki Osmanlı Dönemi yapıları ve burada son zamanda yapılan kazılarla ortaya çıkartılan arkeolojik alanları ile ilgiyi ve yakından tanınmayı hak eden, tarihî, önemli bir merkezdir.
İlçe merkezinde bulunduğu anlaşılan antik yerleşimin izleri bugün için yerleşimin güney ve batısındaki kayalık yamaçlarda takip edilebilmektedir. İlçenin güneyindeki kayalık tepenin kuzey ve doğu yamaçlarında sürdürülen kazılar, bu alanın antik yerleşimin mezarlığı (nekropolü) olduğunu ortaya koymuştur. Bugüne kadar tamamı kayaya oyulmuş tekli ve oda tipinde 100’den fazla mezar tespit edilmiştir. Mezarlarda ele geçen buluntular, nekropol alanının MS 1. yüzyıldan başlayarak MS 6. yüzyıla kadar yaklaşık 4 yüzyıl süresince kesintisiz olarak kullanıldığını işaret etmektedir.
Han’da ziyaretçilerin en çok ilgisini çekecek kalıntılar, kayaya oyulmuş yer altı galerileri olacaktır. Han yer altı yerleşimi doğal kayalıklarda, yer altına oyularak yapılmıştır. Yer altına yapılan kat kat mekânlar ile mekânları birbirine bağlayan koridorlar, en alt seviyede, kuzeyden gelen bir temiz su kanalına bağlanmaktadır. Gömü odasının girişi güneydoğudadır. Yer altına oyularak yapılmış üç odadan oluşmaktadır. Odalarda arcosoliumlu sandukalar bulunmaktadır. Oda duvarının özellikle üst seviyesinde ve tavanda rozet, baklava dilimi, fiyonk, yaprak ve fırıldak motifleri bulunmaktadır. Bu bölgede bilinen tek örnektir. Ayrıca ilçe merkezinde kolosal gömü taşları bulunmaktadır. Karmaşık bir yapı sergileyen yer altı galerilerinin ve çok sayıdaki tahıl ambarının ne zaman ve ne amaçla yapılmış olduklarına ışık tutabilecek herhangi bir tarihî ve arkeolojik veri tespit edilememiştir. Bununla birlikte, bunların, uzun süreli ve güçlü bir tehdide karşı savunma ve korumaya yönelik olarak yapıldığına kuşku yoktur. Bölgenin tarihsel süreç içerisindeki konumu göz önüne alındığında akla ilk gelen cevap ise, Anadolu’nun bu kesiminde yoğunluğu 7'nci yüzyıldan itibaren giderek artan Arap akınlarıdır.
Han merkezinde açığa çıkartılan kalıntılar, buradaki antik yerleşimin Roma İmparatorluk Dönemi'nde hiç de azımsanmayacak bir büyüklüğe ulaştığını, Bizans Dönemi'nde konumunu özellikle askerî açıdan artırarak önemli bir stratejik merkeze dönüştüğünü göstermektedir. Osmanlı devri yol şebekesi içerisinde "sağ kol" olarak adlandırılan güzergâh üzerinde önemli bir menzil olan günümüz Han’da, Osmanlı Dönemi'nden günümüze ulaşan ve sağlam durumda olan Hüsrev Paşa Camii ve hamam bulunmaktadır.
Eskişehir Müze Müdürlüğü başkanlığında 1992-1993 yılında ilk kazı çalışmaları yapılmıştır. Belirli zamanlarda, Eskişehir Müze Müdürlüğü Başkanlığı'nda, Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi, Yrd. Doç. Dr. A. Oğuz ALP danışmalığında kazı çalışmaları yapılmaktadır.
Hüsrev Paşa Camii: IV. Murat’ın vezirlerinden Hüsrev Paşa tarafından 1631-1638 yılları arasında inşa edilen Menzil Külliyesi’nin en önemli yapısı olan cami, günümüzde sağlam ve kullanıma açıktır. Olasılıkla Bizans Dönemi'ne ait bir kilisenin üzerine inşa edilen cami, ters “T” (Zaviyeli) plan tipindedir. Dört yönde yarım kubbelerle desteklenen ortada büyük bir kubbe ile örtülüdür.
Kaynak: Eskişehir Valiliği.(2014). Eskişehir Rehberi(5.Baskı) - Eskişehir Valiliği.(2014). Dağlık Frigya (Broşür)
Eskişehir Gezilecek Yerler