­
Nevşehir

Genel Bilgiler

Nevşehir, Kapadokya Bölgesi’nde yer alır. Strabon tarafından Bölge’nin sınırları, güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz olarak verilir. Bugün ise, Kapadokya Bölgesi ile kastedilen Nevşehir, Aksaray, Kayseri, Niğde ve Kırşehir illerinden oluşan coğrafi alandır (Gülyaz, 2006, s. 132).

Kapadokya sözcüğünün, İranlılar tarafından kullanılmış olan Katpatuka sözcüğünün Helen ağzındaki söylenişi olduğu ve Katpatuka sözcüğünün de Hurri dilindeki Khepat-ukh sözcüğünden geldiği düşünülmektedir. Bu görüşe göre, Khepat, yörenin baş tanrısıdır ve Khepat-ukh, “Khepat Halkı (nın Yurdu)” anlamına gelmektedir. (Umar, 1993, s. 407)

Kapadokya Bölgesi’nde daha erken devirlere ait insan izleri bulunmuş olsa da Nevşehir’in en eski yerleşim yeri, Gülşehir’deki Civelek Mağarası’dır (Gülyaz, 2006, s.147). Mağarada, “Kalkolitik Dönem’e (MÖ 5000-3000) ait, elde şekillendirilmiş tek kulplu fincanlar, çeşitli boylarda çömlekler, dokumacılıkta kullanılan ağırşaklar, taştan ve kemikten aletler bulunmuştur” (Gülyaz, 2006, s.147).

Ayrıca, Avanos’un Sarılar beldesi yakınlarındaki Zank Höyük’te yapılan kazılarda Eski Tunç Çağı’na (MÖ 3000-2000) ve Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na (MÖ 2000-1750) ait kalıntılar bulunmuştur (Nevşehir Valiliği, 1999, s. 107).

Anadolu’nun ilk yazılı (tarihsel) dönemi, Beylikler Dönemi (MÖ 2100-1700)’dir. Bu durum, Asurlu tüccarların yazılı belgeleriyle açıklık kazanmaktadır (Akurgal, 2002, s.40). Bu nedenle, ilk olarak, Asur Ticaret Kolonileri Dönemi hakkında kısaca bilgi verilip, daha sonra da Kapadokya Bölgesini etkisi altına alan uygarlıklar, kısaca, Bölge ile ilgisi bağlamında tanıtılacaktır.

Asur Ticaret Kolonileri Dönemi (MÖ 1900-1800)

Asurlu tüccarlar, Anadolu’dan kereste, gümüş ve bakır almakta ve karşılığında da kalay ve kumaş vermekteydiler (Akurgal, 2002, s.40). MÖ 19uncu yüzyılda, bu alışveriş, Asurların, Orta Anadolu’da oluşturdukları (Akurgal, 2002, s.40), “Karum” adı verilen ticari organizasyonlar (Gülyaz, 2006, s. 148) sayesinde örgütlü bir hal almıştır. Asurlar, karumlar dışında, “wabartum” adı verilen, mal depolama ve konaklama ihtiyacını karşılamak amacıyla, daha küçük ticaret merkezleri de kurmuşlardır (Gülyaz, 2006, s. 148). Kapadokya’da yalnızca, Neşa (Kaniş) karumunun yeri bilinmektedir. Bu Karum, Kültepe’de (Kayseri) yer almaktadır (Gülyaz, 2006, s. 149).

Kültepe’de bulunan çivi yazılı metinlerden, Karumlara Asur’dan, karumdaki adli, siyasi, mali ve ticari yargılama işlevini yerine getirmek üzere bir vali gönderildiği anlaşılmaktadır (Gülyaz, 2006, s. 151). Asurlu tüccarlar, bağlı oldukları beylere vergi vermekteydiler ve beyler de tüccarların güvenliğini sağlamaktaydılar (Gülyaz, 2006, s. 153).

Mezopotamyalı olan Asurlu tüccarlar, kendi sanat anlayışlarını da Anadolu’ya taşımışlar ve bu dönemde çok renkli vazoculuk ortaya çıkmıştır (Akurgal, 2002, s. 42).

Hititler, Beylikler Döneminde, Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelmişlerdir. Daha sonra Beylikleri yönetimleri altında toplamışlar ve krallık kurarak (Eski Krallık (1660-1460) ve Büyük Krallık (1460-1190)) Anadolu’da egemen olmuşlardır. Hattiler ve Hurriler gibi yerli Anadolulu kavimleri, yönetimleri altına almışlar ve onların ileri uygarlıklarına saygı göstermişlerdir. Mezopotamya’dan çivi yazısını almışlardır ve dilleri Hind-Avrupa dil grubundandır. Hattuşaş (Boğazköy) başkentleri olmuştur. (Akurgal, 2002, s. 49-145).

Hititlere ait kalıntılara, Kapadokya Bölgesi’ndeki bütün höyüklerde rastlanabilir. Ayrıca, Kapadokya Bölgesi’ndeki stratejik açıdan önemli geçitlerde ve su kenarlarındaki yüksek kayalarda, Hititlere ait kabartmalar görülebilir. Erciyes Dağı’nın güneyinde, Fraktin, Taşçı ve İmamkulu anıtsal kabartmaları bulunmaktadır. Bunlar, tanrılara minnettarlığı gösterdikleri kadar, Hitit Krallığının politik gücünün propagandasına da hizmet etmişlerdir. (Gülyaz, 2006, s. 153).

Friglerin, MÖ 1200 sıralarında, Hitit Krallığının önemli merkezlerini tahrip etmesiyle Anadolu’da pek çok beylik/krallık ortaya çıkmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan Tabal Krallığı, Kayseri, Niğde ve Nevşehir’i kapsamaktaydı (Gülyaz, 2006, s. 153).

Gülşehir-Sivasa (Gökçetoprak), Acıgöl-Topada, Hacıbektaş-Karaburna Köyü’ndeki kaya anıtları bu dönemden kalmadır ve Hitit Hiyeroglifi ile yazılmışlardır (Gülyaz, 2006, s. 153).

Pers Krallığı Dönemi (MÖ 546-334)

Kapadokya Bölgesi 585 yılında Medlerin ve ardından 547 yılında da Perslerin egemenliği altına girmiştir (Gülyaz, 2006, s. 155).

Persler, Efes’ten başlayan, Kapadokya üzerinden Dicle’yi geçen ve Assyria’dan Susa’ya ulaşan Kral Yolu’nu yapmışlardır. Böylece, Anadolu, doğu ile batı arasında bir köprü haline gelmiştir (Akurgal, 2002, s. 339).

Perslerin Anadolu’da iki önemli satraplık merkezinden biri, Sardes, diğeri de Manyas Gölü’nün güneydoğu kıyısındaki Daskyleion idi (Akurgal, 2002, s. 339). Kapadokya, Daskyleion satraplığına bağlanmış ve vergi ödemiştir (Gülyaz, 2006, s. 155).

Persler Zerdüşt’ün kurduğu dine bağlı idiler ve ateş onlar için kutsaldı. Dolayısıyla, volkanik Erciyes ve Hasan Dağlarına da kutsallık atfetmişlerdir (Gülyaz, 2006, s. 155).

Kapadokya Krallığı Dönemi (MÖ 332-MS 17)

Büyük İskender, 334 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek, Anadolu’ya gelmiş ve Pers egemenliğine son vermiştir (Akurgal, 2002, s. 338). Bu arada, Kapadokya Bölgesi’nde Pers soylusu, Ariarathes’in yönetiminde bir Kapadokya Krallığı kurulmuştur. Kapadokya Krallığı, İskender’den sonra, Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla ve Romalılarla sürekli savaş halinde olmuştur. (Gülyaz, 2006, s. 155).

Roma ve Bizans Dönemi (MS 17-1071)

MS 17 yılında, Kapadokya Bölgesi, Roma İmparatorluğu’na bağlandı. Kapadokya halkı, Helen kültürüne olduğu kadar, Roma kültürüne de direnmiştir. Bununla birlikte, Romalılar, temelde, sınırlardan geçen askeri yolları kontrol altına almakla ilgilenmişlerdir. Bu dönemde, Bölge’de önem taşıyan yerleşimler, Kayseri, Tyana (Kemerhisar) ve Archelais (Aksaray)’teydi (Giovannini, 1971, s. 67).

Ürgüp’e bağlı Şahinefendi köyü yakınlarında, bir Geç Roma Dönemi yerleşimi olan Sobesos Antik Kenti bulunmuştur (Gülyaz, 2006, s. 159).

Kapadokya’da Hristiyanlık dönemine ait ilk arkeolojik veriler, 6ıncı yüzyıla aittir. Bununla birlikte, 4üncü yüzyılda Kayseri Psikoposu olan Aziz Basil’in öğretisini benimseyen Hristiyanların, Göreme’de, manastır hayatını başlattığı “kanısı yaygındır” (Gülyaz, 2006, s. 160).

Roma İmparatorluğu’nun merkezi, 4üncü yüzyılda İstanbul’a kaymıştır. Konstantin, Hristiyanlara özgürlük tanımıştır. Kapadokya, Bizans egemenliği döneminde “Doğu Hristiyanlığının önemli merkezlerinden biri olmuştur (Gülyaz, 2006, s. 163). Zelve’de, Çavuşin’de, Göreme’de, Ürgüp’te, Gülşehir’de, Soğanlı Vadisinde ve Ihlara Vadisi’nde pek çok kayadan oyma kilise bulunmaktadır. Bunlar, İsa’nın hayatından, İncil’den ve Tevrat’tan sahnelerle boyanmıştır. Bu boyamalar, “Ortaçağ Doğu Hristiyan Sanatı”nı yansıtmaktadırlar (Gülyaz, 2006, s. 181).

Bölge, 7inci yüzyılda önce Sasanilerin ve daha sonra da Emevilerin akınına uğramıştır (Gülyaz, 2006, s. 163). Bölgeye Arap akınları, daha sonra da devam etmiştir ve başlıcaları, Derinkuyu ve Kaymaklı’da bulunan yer altı şehirlerinin bu akınlara karşı sığınak sağladığı düşünülmektedir (Thierry, 1971, s. 130).

Anadolu Selçukluları Dönemi (1075-1308)

1085 yılında Kayseri’nin Selçuklular tarafından fethedilmesiyle Kapadokya Anadolu Selçuklu Devleti’nin hakimiyetine girmiştir (Gülyaz, 2006, s. 188).

Kapadokya Bölgesi’nde Anadolu Selçukluları tarafından ticaretin güvenli ve konforlu olarak yürütülebilmesini sağlamak amacıyla pek çok kervansaray yapılmıştır. Konya-Aksaray yolunda Sultan Hanı, Kayseri-Sivas yolunda Tuzhisar Sultan Hanı, Kayseri-Malatya yolunda Karatay Hanı ve Aksaray-Niğde yolunda Ağzıkarahan bu dönemde yapılmış kervansaraylardandır (Arık, 1971, s. 36). Kervansaray girişlerindeki “Taç Kapı”lar, taş işçiliğinin en güzel örneklerini sunarlar (Gülyaz, 2006, s. 194).

Bölgede Selçukluların izini takip edebileceğimiz diğer önemli yapılar, medreselerdir. Kayseri’deki Hunad Hatun Külliyesinde medrese ve şifahane bir arada bulunur. Nevşehir’de ise Taşkınpaşa Medresesi bulunmaktadır.

Selçuklulardan kalma önemli türbeler, Kayseri’de Döner Kümbet, Hunad Hatun Türbesi, Çifte Kümbet; Niğde’de Hüdavent Hatun Türbesi, Ürgüp’te Taşkınpaşa Türbesi ve Altı Kapılı Türbe olarak sayılabilir (Gülyaz, 2006, s. 197).

Niğde’deki Alaaddin Camii, erken dönem Selçuklu mimarisine örnek teşkil eder (Gülyaz, 2006, s. 198).

Hacıbektaş, 13üncü yüzyılda, Anadolu Selçuklularının siyasi ve iktisadi olarak karmaşa içerisinde olduğu bir dönemde, Horasan’dan Suluca Karahöyük’e gelip bir okul açmıştır. Nevşehir’e 45 km uzaklıkta olan Suluca Karahöyük, bugünkü Hacıbektaş ilçesidir. (Gülyaz, 2006, s. 227). Hacıbektaş, daha sonra, Anadolu, Trakya ve Balkanlar’da etkili olan öğretisini burada geliştirmiştir (http://www.hacibektas.gov.tr/default_B0.aspx?content=199, 23 Haziran 2014) 

Moğol akınları sonucunda Anadolu Selçuklu Devleti parçalanmıştır ve Nevşehir Osmanlı egemenliğine girinceye kadar, farklı beyliklerin egemenliği altında kalmıştır. Eretna Bey, Kadı Burhanettin ve Karamanoğulları, Nevşehir’de etkili olmuşlardır (Nevşehir Valiliği, 1999, s. 114).

1397’de Yıldırım Bayezit’in Karamanoğulları Beyliğini topraklarına katmasıyla, Nevşehir, Osmanlı Beyliği egemenliğine girse de 1402’deki Ankara Savaşı’nın ardından Karamanoğulları Beyliği yeniden ortaya çıkmıştır. 1487’de Karamanoğulları Beyliği Osmanlı Devleti’nin bir parçası haline gelmiştir (Nevşehir Valiliği, 1999, s. 114).

Nevşehir’deki en erken Osmanlı yapısı, Yavuz Sultan Selim’in doğu seferi sırasında Özkonak kasabasında yaptırdığı köprüdür (Gülyaz, 2006, s. 198).

Nevşehir il merkezi, Osmanlı Dönemi’nde, 18inci yüzyıla kadar, Ürgüp’e bağlı, adı Muşkara olan küçük bir köydür. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1660-1730), III. Ahmet’in damadı ve sadrazamı olduktan sonra, buraya Nevşehir ismini vermiş ve camiler, çeşmeler, okullar, imaretler, hanlar ve hamamlar yaptırmıştır (Gülyaz, 2006, s. 198). Damat İbrahim Paşa Külliyesi ve Külliye’nin içindeki Kurşunlu Camii bu dönemden kalmadır.  

Nevşehir’de Osmanlı Dönemi’nde yapılan kiliseler, 18inci ve 19uncu yüzyıllara tarihlenir. Bunda, bu yüzyıllarda, gayrimüslimlerin dini konularda elde ettiği haklar ve özgürlüklerin etkili olduğu söylenebilir (Pekak, 2009, s. 250-253). Nevşehir ve çevresinde Osmanlı döneminde inşa edilen 8 kilise bulunduğu düşünülmektedir (Pekak, 2009, s. 264). Mustafapaşa’daki Konstantin-Eleni Kilisesi, Gülşehir’deki Dimitrius’a adanan kilise ve Derinkuyu’daki kilise bunların en güzel örnekleridir (Gülyaz, 2006, s. 199).

Nevşehir Osmanlıların son dönemlerinde Niğde Sancağı’na bağlı bir kaza idi. Cumhuriyetimizin ilanından sonra 1924' te Niğde yeni idari yapılanmada bir il olarak ortaya çıkarken Nevşehir de ilçelerinden biri oldu.

6429 sayılı yasa ile Nevşehir 20 Temmuz 1954 tarihinde il haline getirildi.Kırşehir ve Kırşehir’ e bağlı Mucur, Avanos, Hacıbektaş ( 1945' ..te ilçe oldu.), Kayseri’ye bağlı Ürgüp ( 1935' te ilçe oldu.), Niğde’ ye bağlı Arapsun (1948' de Gülşehir adını aldı.) Nevşehir’ in ilçeleri haline getirildi. Kozaklı ve Hamamorta köyleri Avanos’ a bağlı birer köy iken birleştirilerek 1954' te Kozaklı adıyla ilçe olarak Nevşehir’e bağlandı.Kırşehir 1957'de tekrar il yapıldı. Mucur ilçesi ile beraber Nevşehir’den ayrıldı.Daha önceleri Melegübü ismi ile anılan bir bucak merkezi olan Derinkuyu 1 Nisan 1960' ta ilçe durumuna getirildi.Acıgöl kasabası ise 4 Temmuz 1987' de ilçe olmuştur. (Nevşehir Valiliği, 1999, s. 118)

Akurgal, E. (2002). Anadolu Kültür Tarihi. (13. basım). Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.

 Arık, O. (1971). The Culture of The Seljuk and Ottoman Periods: Art. L. Giovannini (Ed.), (pp. 35-43).Switzerland: Nagel Publishers.

 Giovannini, L. (1971). The Rock Settlements. L. Giovannini (Ed.), Dünya Mirasında Türkiye (ss.127-237). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

 . Ankara: Başbakanlık Basımevi.

 Pekak, M. S. (2009). Kappadokia Bölgesi Osmanlı Dönemi Kiliseleri: Örnekler, Sorunlar, Öneriler. , 26(2), 249-277. Arts of Cappadocia (2. basım). İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

  adresinden, 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.

...Devamını Oku